Bugünlerde sıkça duyulan popüler gündemin ikonu Üst Akıl, aslen bugüne ait olmayan dünde sistemi kurgulayıp yarında projelerine devam edecek olan elitist bir yapıyı tanımlamaktadır. Bu stratejik oluşum tek bir devlet din ve aktöre bağlı kalmayıp yalnızca belirlediği öncelikler doğrultusunda kararlarını alıp uygulamaktadır. Buna göre seçkin evlatların dünki planları örneğin; Çarlığın yıkılması, Fransa'nın genişlemesini engellemek için Belçika'nın kurdurulması veya Hitler'in desteklenmesiyken bugün Ortadoğu merkezli çalışmaları devreye sokmaktır. Ortadoğu Semavi dinlerin merkezi olmasının yanı sıra, enerji trafiğinin kontrol edilebilmesi ve okülist çalışmaların yürütülebilmesi açısından mühimdir. Bu coğrafyada İmparatorluk geleneğinden gelmesi, potansiyeli ve dinlerin merkezi olması bakımından Türkiye, Üst Akıl için mutlak surette oyuna dahil edilmesi gereken bir ülkedir. Üst Akıl ne istiyor? Devletleri bölmek, devlet reflekslerini ortadan kaldırmak, tek bir inanç kümesi dahilinde dinlerin ve kutsal kavramların tahrip edildiği çaresiz bir Dünya yığını ile neticesinde nükleer yanıda bulunan kıyamet savaşı.
Bunun olmazsa olmazı Ortadoğu coğrafyası idi. Bunun için geçmişte Afganistan'a müdahale edildi. Eski Ahit'in Babil'i olan Irak tasfiye edildi. Taşeron radikal örgütler ile mezhepsel çatışma insanların uzlaşı kültürünü ortadan kaldırırken, silah lobilerini daha da parlattı. 2011'e kadar Çin ile büyük ticari yakınlaşma gerçekleştiren Suriye fiili olarak bölündü. Nasılki geçmişte bölge ülkelerinin bir araya gelmeleri kırmızı alarm demekti. Türkiye, Irak, Suriye ve İran görüşmelerinin bedelini sözde Muavenet kazası, Eşref Bitlis suikasti ve Gazi olayları tertibi gibi kaotik olaylarla ödedi. Bugün ise Ortadoğu'daki çatışmanın benzerinin Türkiye'ye taşınması arzu edildi. Suriye'deki olaylar nedeniyle sınır kaygıları bulunan Türkiye bir strateji geliştirmek suretiyle bir oranda bunu gördü mültecileri etnisite ayırt etmeden kabul etti. Üst Aklın planı sınırlarda Pydli militanların bulunduğu kişileri de kalabalıklar arasına serpiştirmek, sert sınır güvenliğinde provokeler, Ordu'nun karşılık vermesi buna mukabilde sınırlar içerisinde pkklıların ayaklandırılmasıydı. Başarısız olununca 15 Temmuz süreci devreye sokuldu. Darbe başarılı olsa Türk kürt, alevi sünni, darbeci asker darbeci olmayan asker birbirlerine girecekler ve Türkiye dış müdahaleye açık hale getirilecekti. Neticede kurgulanan başarılamadı ve Armageddon savaşı belirlenen tarihten belki 10 yıl daha tehir edildi. Bugün gelinen noktada Üst Akıl'ın Ortadoğu Mehdi Mesih politikalarının akıbeti şu hususlarda olabilir;
1) Türkiye'de bir kürdistan kurdurulmak özenle istenecektir. 1965'te bazı Türk yetkililere sunulan bu proje o zaman kabul görmedi. 1999'da CIA'dan Fuller ve ekibi bir kitapla kalın çizgilerle yeniden gündeme getirdi. Irak parçalandı.
2) İmparatorluk geleneğinden gelen bir başka ülke İran, batı sermayesi ile bütünleştirilmek suretiyle uzun fakat etkili bir dönüşüme sokulmak istenmektedir. Bunun dışında bugün Suriye'de merkezi ordunun askerinden çok Şii militan vardır ve ekseriyeti İran kontrolündedir. Bu da sünni aşiretleri, vehhabi selafi oluşumları şiddete daha da çok itmektedir.
3) Havacılık uzay projeleri, Eski Ahit kaynaklı kehanetlere göre yepyeni Lucifer adı verilecek suni bir gezegen yaratmak ve bilimsel projelerin devamı olarak holografik Mesih/Deccal figürleri üzerinde yoğunlaşılmaktadır.
4) Genetik projeler yeni hastalıklar ve virüslerin tetiklenip nüfus kontrolünü amaçlarken, farklı kategorideki canlılarının karmasıyla yepyeni canlı türleri ile beşeriyat etkilenecek, yaratıcının hüviyetine talip olunacaktır.
5) Haarp teknolojisinin ne boyutta olduğu bilinmemektedir. Yapay depremler, afetler, teknolojik denemeler İnsanlık laboratuvarına sunulmaya devam edecektir.
Herşey Mehdi Mesih Deccal bağlamında kurgulanan sözde iyinin ve kötünün savaşı içindir. Bunun için paramiliter örgütler ve sivil itaatsizlik eylemleri yakinen takip edilmelidir. Gözden kaçan önemli bir hususta KİLİSELER SAVAŞIDIR. Dünya'da gelinen noktada Katolik lobi Ortodokslar ile ittifaka yakınken, Protestanların çoğu Evanjelik bir tarzı tercih etmektedirler. İşte bu yüzden Papa Benedict istifa ettirildi ve yerine Katolizmin kalesi Latin Amerika'dan Cizvit bir şahıs Papa seçilmişti. Katolik Fransa Suriye'de insiyatif almak istediğinde bedelini kurgulanmış terör saldırılarıyla ödemişti. Dünya'da yeni döneme girilirken bazı popüler yayınlarda belirtildiği gibi Katolik Ortodoks hatta İslami grupların ittifakına karşılık Protestan Siyonist ittifakı belirginleşmektedir.
Türkiye Devlet aklını çok iyi kurgulamak ve kurumsal hafızasını düzenlemek suretiyle bölgenin vaz geçilmez aktörü olmaya yaklaşacak bedeli ise günümüzde yaşanıldığı gibi terör faaliyetleriyle ödetilmek istenecektir.
Silahlı Kuvvetler modernizasyonu ve Asker Sivil İlişkileri teorileri, İstihbarat, Ulusal-Uluslararası strateji platformu
Darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Darbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11 Eylül 2016 Pazar
23 Ağustos 2016 Salı
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİ MEHDİ MESİH HAREKETİ BAĞLAMINDA TEO STRATEJİK BAKIMDAN DEĞERLENDİRMEK
15 Temmuz darbe girişimi bugüne değin askeri ve politik yönleriyle çokça ele alındı. Fakat Ortadoğu'nun bir parçası Türkiye'de vuku bulan üstelik küresel mahiyetli tonlarda barındıran bir durumun Teolojik-Stratejik bakış açısıyla irdelenmeden kümelenen bütün neticeleri en nihayetinde eksik kalacaktır.
Her çağın ana dinamosu bir devleti/devlet felsefesi vardır. Bulundukları dönemlerde; Roma, Habsburg, Osmanlı gibi güçler nasıl ki siyasi yön vazifesini çoğunlukla tayin etmişlerse bugünde bu misyon kabul edilse de edilmese de Birleşik Devletlere düşmüştür. Yani çoklu yönleri bulunan politik bir durumun irdelenmesi ABD irdelenmeden yavan kalacaktır. Şu halde iptidai manada Fransa ve İngiltere'de başlayan, Kayzer Wilhelm tarafından bir müddet ana politika haline getirilen Dinler Arası Dialog çalışmaları bugün yine Protestan İngiltere ve görünürde Protestan Abd tarafından sürdürülmektedir. Abd politik sistemi ise Mesih merkezli politik mekanizma açıklanmadan anlaşılamaz. Buna göre İngiltere topraklarında doğan ve Güçlü Mesih anlayışı ile Faiz serbestisi ilkesini düstur edinen Protestanlık, göç hareketiyle Amerika kıtasına taşındı. Öyle ki kurucu babalarının neredeyse tamamı mason olan bu devlette Benjamin Franklin'den itibaren Başkanlar Tanrı'nın elçiliğine soyundular. Franklin, Filipinler'i, Tanrı talimatıyla işgal ettiklerini açıklarken, Jefforson devletin kuruluşunda kendilerine Tanrı'nın rehberlik ettiğini belirtmişti. Yakın dönemde Körfez savaşında Tanrı tarafından görevlendirildiğini açıklayan Bush'un istikrarını oğlu Bush sürdürdü ve Irak'ı işgal için Tanrı ile konuşup onay aldığını açıkladı. Görünürde pekçok kişiye saçmalık gelen bu hususlar Protestan lobinin ana siyasi omurgasını oluşturur. Finans ve dünya hakimiyetlerini devam ettirmek isteyen bu grup Mesih merkezli bakış açıları neticesinde Dialog çalışmalarını sahiplendi ve İbrahimi Dinler adı altında Semavi Dinleri ortadan kaldırmaya ant içti. Tek bir inanç sistemi New Age olarak tasarlandı çünkü inancı kurgulayan insanlığıda istediği gibi kurgulayabilirdi. Görünürde hoşgörü ve barış temasını sık kullanan bu lobinin ajanları aslında gerekli şartları mümkün kılabilmek için son derece militarize söylem ve yöntemlere başvurmayı ihmal etmeyecekti. Bu akımların en ses getirenleri şunlardır;
A) MOON GRUBU : Bütün Hristiyanları Birleştirmek İçin Kutsal Ruh Cemiyeti adıyla faaliyete geçen oluşum kiliseden ziyade seküler alanda örgütlendi ve tek dünya dini söylemini parola edindi. Özellikle 12 Eylül döneminden itibaren Türkiye'de de misyonerlik çalışmalarını artıran grup pekçok vakıf, dernek, üniversite, okul kurdu. Bunlardan bir tanesi de Dünya Barış Akademisyenleri idi. Barış söylemini sıkça kullanan örgüt Irak ve Afganistan işgalini destekledi. Akademisyenler grubunun yöneticilerinden Kasım Gülek ne tesadüf ki(!) Fetullah Gülen'i Türkiye'de devlet kademesine yerleştiren kişi olacaktı.
B) KESNİZANİ GRUBU : Irak'ta bürokratik kademede örgütlenen grup Baas'ın Saddam'dan sonra en güçlü ismi İbrahim İzzet El Duri'ye değin özellikle üst subaylarda mensup elde etti. Dini argümanlar kullanan grup Irak işgalinde Abd'nin en büyük destekçisi oldu.
C) TAHİRÜL KADRİ GRUBU: Pakistan'da dini bir cemaat olan ve dialog çalışmaları yürütüp toplumsal alanda örgütlenen yapının lideri kısa süre evvel Ordu ve İstihbarattan devşirdikleriyle hükümete karşı darbeyi destekledi neticede Kanada'ya sığındı.
D) FETULLAH GÜLEN/PDY GRUBU : Dialog çalışmalarıyla tanınan Gülen, 12 Eylül sonrası Sızıntı dergisinde Son Karakol başlıklı yazısında açıkça darbeyi destekledi. Orduyu tebrik etmekle kalmayıp sonraki dönemlerde 28 Şubat ve 15 Temmuz girişiminin planlayıcısı oldu.
Görünen o ki Dini argüman kullanan cemaatler nerede olursa olsunlar ülke bütünlüğünü hiçe sayabilecek kadar dinden uzaklaşma eğilimi gösterebiliyorlar. Fakat bunun izahı bu yazının konusu olmamakla birlikte 15 Temmuz ne idi? bertaraf edilmesiyle ne kazanıldı? gibi hususlara değinmeliyiz.
15 Temmuz Abd patentli Yapay Mehdi ve ona uygun bir Ordu ve Ülke tasarlama projesiydi. Dini kaynaklar incelendiğinde Hristiyanlık ve Yahudilik'te beklenen Mesih, İslamiyette beklenen Mehdi vakasını açıkça göreceğiz. M.Ö. 586 Ölü Deniz parşömenlerinden etkilenen Mesih inancı, Abdullah Bin Sabe ile Sunni ekolede girerek İslamiyet'in Mehdisi halini aldı. Mesih/Mehdi iyi ve kötünün savaşı demektir ve bu yüzyıl içerisinde bu figürler yaratılacaktır. Suriye, Lübnan, İran ve Türkiye'nin tasfiyesi beklenen Armageddon savaşı için kaçınılmaz olacaktır. Şu Halde 15 Temmuz'a giden yolda Mit hadisesini irdelememiz gerekiyor. Paralel Devlet bütün bürokratik kurumlarda itinayla örgütlenirken İstihbarat bunun oldukça dışında kaldı. Öyle ki hali hazırdaki Müsteşar atandığında Uluslar arası Lobiler tepki gösterdi ve Paralel kalemşörler Müsteşarı sıkça İrancılık ile itham etti. Onlara göre İstihbarat Acem teşkilatı olmuş İran'a bilgi sızdıran bir kevgire dönmüştü. Oysa durum farklıydı.
A) 2007 yılında İranlı Nükleerci Ardeşir Hüseyinpur evinde ölü bulundu. Doğalgaz zehirlenmesi olarak açıklanan olayın aslında böyle olmadığını birkaç ay sonra Amerikalı İstihbarat Şirketi Stratfor açıkladı.
B) Nükleer uzman Ali Asgari aynı yıl İstanbul'da kayboldu. Akıbeti halen meçhuldür.
C) 2007 Türkiye'deki uçak kazasında Türk nükleer bilimci akademisyenlerin yitirilmesiydi.
D) Yalnızca birkaç sene sonra Rusya'daki uçak kazasında İranlı nükleer bilimciler hayatını kaybedecekti.
Görünen o ki bir el Nükleer çalışmaların belirlenenin dışına taşmasını istemiyordu. Bu sebeple Türkiye İstihbarat Teşkilatının başına İran'a karşı Şahin bir müsteşar getirtilmesi arzulanandı. Fakat istenilen olmadı. Akademik çalışmaları bulunan yeni Müsteşar akademik çalışmalarının verdiği birikimle dingin ve rasyonel bir rota ile İran'da Orta Sınıfların güçlendirilmesi buna mukabil İran ile de temas edilebilmesinden yanaydı. Paralel yapılanma işte bu temel sebeple planlarını uyguladı. Önce Oslo görüşmelerinin sızdırılması, Gezi provokeleri (çadırların yakılması), 17/25 Aralık denilirken kısa bir süre evvel 15 Temmuz girişimi geldi.
15 TEMMUZ İLE NE İSTENDİ?
Evvela istenen yeni bir kabinden ziyade Tsk'nin ve toplumun silahlı çatışmasının sürdürülmesi, istikrarsızlaştırma eylemi ve Cumhurbaşkanı'nın Lahey'e gönderilmesiydi. Çünkü onlar geride kahraman bırakmak istemiyorlar Lahey tertibi ile bir yandan Cumhurbaşkanı'nı itibarsızlaştırmak diğer yandan Türkiye'yi Suriyeleştirmeyi tasarlıyorlardı. Tesis edecekleri yeni ekip çözüm süreci adı ile federatif Türkiye'yi hazırlarken İran'a karşı agresif ve saldırgan tutum belirlenecekti. Bu sırada Gülen Mehdi olarak kendisine bağlı yapay Mehdi Ordusuyla İran'a harb ilan ettirecek ve Kabe'nin kapısına çok kısa bir zaman sonra tanklar dayanmış olacaktı.
15 TEMMUZ'UN BERTARAFIYLA NE ELDE EDİLDİ?
Herşeyden evvel Türkiye'nin bölünme süreci ertelendi. Ortadoğu harbine şu an kapı kapatıldı ve Armagedon'u bekleyenler başka planlara yöneldi.
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
1) 8 Nisan 2016 Kriz Grubu raporu Türkiye'de iç savaş ve ekonomik yıkıntı ön görmektedir.
2) Türkiye İsrail ile rasyonel bir yakınlaşma eğilimindeyken terör faaliyetleri yeniden artma eğilimi göstermiştir. Hasım lobiler Etkin ve güçlü ülke tasavvuru istenmemektedir.
3) Fetö kabuk değiştirme sürecine girmiştir.
4) Kürsel gücün tasarladığı Kıyamet Savaşı enaz 10 yıl tehir edilmiştir.
SONUÇ
Türkiye zor günlerden geçmektedir. Bunun en temel sebeplerinden biri Katolik Protestan Ortodoks ve Musevi dünyasının inanç merkezi konumunda bulunmasıdır. Türkiye'nin yönetimini Türkiye'nin fertlerine bırakmak istemeyen unsurların diğer planları muhtemelen devreye girecektir. Bu tehlikelerin engellenebilmesi veya ertelenebilmesi için Dinler Tarihi çalışmalarına yoğun olarak ihtiyaç vardır. Din Sosyoloji, Din Ekonomi, Din Siyaset bağlamında teorilerin oluşturulmaları ve incelenmeleri başka 15 Temmuzlar yaşamamak için hayati önem arz etmektedir.
19 Şubat 2015 Perşembe
TÜRK YAHUDİ İLİŞKİLERİ -TÜRKİYE'Yİ YAHUDİLER Mİ KURDU? DARBELER, 28 ŞUBAT VE İSRAİL
1875 yılında Rus yanlısı Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın : " Osmanlı Devleti borçlarının yarısını faizli tahville ancak 5 yılda ödeyecek" açıklaması , Avrupalı Devletlerin bankerleri, sefirleri ve özel temsilcileri tarafından aşırı büyük tepkiyle karşılanmıştı. Yalnızca bir sene sonra 1876 tarihinde ise Osmanlı Devleti'nin borçlarını ödeyemeyeceği duyuruldu. Bu aynı zamanda mali bir iflasın tanımıydı. Üç ay içerisinde Sırplar ve Bulgarlar isyan ettiler. Kısa bir süre sonra ise Harp Okulu komutanı Süleyman Paşa genç Zabit adaylarıyla sarayı kuşattı, sorumlu tutulan Padişah Abdülaziz Han'ı tahttan indirdi. Bu vaka aynı zamanda Türk siyasal hayatının ilk modern ihtilaliydi. Anayasa ve Meşrutiyet sözüyle tahta çıkartılan II. Abdülhamit, diktasını tam manasıyla tesis edebilmek maksadıyla kısa sürede Meclisi feshetti. Aydınlanmacılar dört bir köşeye sürüldü veyahut binbir baskıya tabi tutuldu. İyi niyetli fakat başarısız ve paranoyak Abdülhamit Han'ın Tek Adamlık idaresinde borçlar arttı, devlet kadrolarında vasıfsız kişiler istihdam edildi, ordunun üst düzey veya kilit konumlarına alaylı ve çoğu okuma bile bilmeyen subaylar atandı. Bugünkü Türkiye'ye yakın yüzölçümünde toprağın elden çıktığı dönemde radikal önlemler alınması ve bunun süratle yerine getirilmesi arzusunda olan İttihatçılar, baskı ve jurnallerden muaf olabilmek için masonluk yoluna yöneldiler. Masonluk zırhı altında çoğu Avrupa'da bir müddet yaşamış veyahut tahsilini sürdürmüş İttihatçılar; ekseriyetle parlak sicilli Zabit, gazeteci, avukat, doktor, alim gibi dönemlerinin en ileri seviyesinde entelektüel birikime sahip pozitivizmin ve hürriyetin etkisinde kalmış elitist tabakayı oluşturmaktaydılar. Hararetli ve herdaim birbirleriyle irtibatlı fikir münazaraları neticesinde yeni bir meclise, yeni anayasaya ihtiyaç olduğunu bunun ancak Padişah'a acilen kabul ettirilmeyle mümkün olacağını düşünmekteydiler. Makedonya'da , yabancı Jandarma komutanlarının himayesinde Jandarma subaylarının her bakımdan kayırılması neticesiyle dışlandıklarını iyiden iyiye hisseden Ordu subaylarının hürriyet ve kurtuluş ateşi , iktisadi bu faktörler ile de hızlanmış, kanımca Seraskerlik yüksek rütbeli subaylarında desteğiyle ayaklanmaya dönüvermişti. Her daim devrilme korkusuyla yaşayan Abdülhamit bu ayaklanmayı bastırmaya kararlıydı binlerce subay yola çıkarılmıştı..
Tütüncünün teşkilatçılığı
İttihatçı ayaklanmasından evvel komitenin ileri gelenleri ayaklanmanın bastırılacağını düşünmüş birşeyler yapmaya karar vermişlerdi.
İzmir'e gelip küçük ve eski bir dükkan bulan İttihatçı burada esnaflık yapıyordu. Dükkanına özellikle rütbeli subaylar uğruyordu fakat bir terslik vardı. Dükkana gelenler saatlerce içeride kalıyor akabinde ya bir şey almadan çıkıyor veya göstermelik bir tütün parçası alıyordu. Hikmet neydi?
İhtilal, Tesis, Cumhuriyet sonrası
İzmir'den gemiyle Makedonya'da ki İttihatçı ayaklanmasını bastırmak için yola çıkan 17.000 Subay ve Gedikli vardıklarında Halife Padişah'ın emirlerini çiğnemek pahasına silahlarına denize fırlatıyorlar "Kardeşlerimize kurşun sıkmayız, yaşasın Hürriyet yaşasın Meşrutiyet" diye haykırıyorlardı. Sır çözülmüştü. İzmir'de Tütüncü Yakup olarak bulunan İttihatçı Yahudi Dr. Nazım'ın, Subaylara yaptığı propaganda işe yaramıştı. ( kod adı olarak İsrailoğullarına gönderilmiş Peygamber'in ismini özellikle seçmiş sanki, Nazım gibi mühim ittihatçılardan ibraniceyi çok iyi konuşan Rıza Tevfik te Yahudi idi. İttihatçıların en önemli ismi Talât Paşa ise Edirne'de Yahudi okulunda öğretmenlik yapmıştı. İsmi Talât, "Tal" İbranicede çiğ manasındadır çok kullanılır. ) Meşrutiyet ilanı, 1909 Abdülhamit'in tahttan indirilmesi ( Hareket ordusu kumandanı İttihatçılara yakın isim büyük Münevver, Mahmud Şevket Paşa, Bursa Alians İsrailelit mektebinde eğitim gördü. O tarihlerde Bursa'da Yahudi iskanı yoğun ve mekteplerine sadece Yahudiler kabul ediliyor) ve 1913 Bab-ı Ali baskınıyla İttihatçıların mutlak hakimiyeti başlamıştı. En başta kapütülasyonlara karşıydılar. Bunun için İngiliz elçi Maurice tarafından sürekli hain veya mason gerekçesiyle maaşlı yurtiçi işbirlikçi basını tarafından adeta lince tabi tutuldular. Halbuki ilk büyük loca İngiltere'de kurulmuştu! Halbuki Maurice masondu! Mason biraderlerini evrensel yasalarını çiğneyerek ülkesinin menfaati adına kolayca yolda bırakabiliyordu !
1838 Baltalimanı anlaşmasıyla Osmanlı topraklarında dallanan İngiliz kapitalist sınıfı ve hakimiyeti kırılmalıydı. Bunun yegane yolu Vatansever Osmanlı Yahudilerinin desteği ile yeni bir kapitalist sınıfın inşaa edilebilmesine bağlıydı. İzmir'in önde gelen Kapıcızade, Evliyazade gibi Türk Yahudi ailelerinin de desteğiyle, yalnızca İstanbul'da 5.000 adet bakkal dükkanı açıldı. Sermayesi yahudiler tarafından oluşturulan milli banka Adapazarı İslam Kalkınma Bankası adıyla hizmete başladı Türk köylüsünün kredi ihtiyacına yetişti. Toprak kanunlarını da yeniden düzenleyen İttihatçılar, Ortadoğu'da ki yabancı hakimiyetini kırabilmek için Filistin'e Yahudilerin yerleşmesinin önünü açtılar, Devlet bu dayanışmayla , Batı'ya kafa tutuyordu ve bu yabancı elçileri oldukça tedirgin etmişti. Bu topraklarda dışlanan Türkler ve Yahudiler el ele yeni bir sistem icat ediyorlardı. Bütün gayret ve büyük ideallere rağmen " Hasta Adam" ameliyat masasındaydı ve cihan savaşı patlak vermişti. Emanuel Karasu gibi aydın bir Yahudi şahsiyet, Yahudilerin önce Türk olduklarını vurguluyor Türkler ve Osmanlı Yahudilerinin mücadelesinde etkin oluyordu. İlk kurşunu atan Yahudi Hasan Tahsin, Cihat fetvasını veren Mason Yahudi Hayri Efendi, Musa Kazım gibi aydınların çabasıyla cihan savaşına dahil olunuyor Selanikli büyük Komutan Mustafa Kemal Atatürk'ün dehası önderliğinde yeni bir Cumhuriyet kuruluyordu.. Türkiye Cumhuriyeti; Türkler ve Yahudilerin ortak mamulü olarak tarihte parlayan bir yıldız olarak yerini alıyordu. 1923'ten sonra Türk ordusu üçlü tarihi misyonunun üçüncü safhasına geçmiş oldu; kışlasında fakat rejimsel tehdit anında müdahalede bulunmaktan çekinmeyen. Genç subayların ilk hoşnutsuzluğu, İnönü yönetimine karşıydı bu sebeple 1950'deki genel seçimlerde büyük oranda Demokrat Parti'ye oy verdiler. ( Koyu İttihatçı ve tarihimizin en önemli isimlerinden Celal Bayar, Yahudi mektebinde eğitim görmüş ayrıyetten kuvvetle muhtemel masondu. Bayar Yahudi kökenli olabilecek bir komitacıdır) 1954lerden itibaren Dp'ye hoşnutsuzluk artmış ordu içerisinde ; Tuzla Uçaksavar, Harp Akademileri, Talat Aydemir, Faruk Güventürk, Numan Esin - Muzaffer Özdağ, Sadi Koçaş cuntaları belirmiştir. Esasen Menderes döneminde Batı ve Nato nezdinde sıcak ilişkiler kurulmuş hatta 1958 yılında İsrail Başbakanı Ben Gurion ile İstanbul'da gizlice görüşülerek özellikle istihbarat konusunda ikili mutabakata varılmıştır. Şu halde Türkiye'de ki darbelerin bütün kaynağı İsrail ise, 27 Mayıs gibi bir ihtilal nasıl gerçekleşebildi? Uzunca düşünmeye gerek yok, Sovyet tehdidi karşısında tutarlı bir politika ile İsrail olması gerektiği gibi müttefik kabul edildi fakat iç politik arenadaki hoşnutsuzluk, rejimsel zaafiyet ve ağır ekonomik koşullar spontane bir müdahaleyi doğurdu görevi alan komite ise rasyonel bir uygulamayla İsrail ile kurulan ilişkileri devam ettirmiş hatta daha da ileriye götürmüştür. 1965'den itibaren gerçekleştirilen Ortadoğu ziyaretleride Türk İsrail yakınlaşmasını stratejik açıdan muhtemelen kuvvetlendirmiştir. 9 Martçılar olarak bilinen General Celal Madanoğlu cuntasının ifşası ve 12 Mart muhtırası neticesinde Nihat Erim dönemi Türkiye Abd İsrail ilişkilerinin sağlıklı biçimde devam ettiği süreçtir. Madanoğlu ve ekibi Sosyalist Kemalist olarak tanımlanmaktadır. Fakat 1963'den itibaren ordu içerisinde oluşturulan Milli Devrim Ordusu bünyesinde aşırı sol fraksiyonlarda, Türkiye'nin Nato'dan kopmasını isteyen Ortadoğu ve İsrail'e diş bileyen ekip Sovyetler ile bütünleşebilme derdindeydi. Bu ekibin başarılı olması durumunda Nato'ya sırt çevirecek Türkiye'yi ne gibi bir akıbet beklemekteydi? Bunun büyük bir hasara yol açacağını vurgulayan teoriler çokça üretilmiştir.
Esasen siyasal hayatımıza daha fazla değinmeden meşhur 28 Şubat vakasına gelmek yerinde olacak. (28 Şubat 1997 MGK toplantısı) yıllardır 28 Şubat müdahalesinin İsrail'in bir ürünü olduğu ve Türk demokrasisine darbe vurduğu dillendirilir. Bu teori aslında iç siyaset malzemesi olarak rant sağlayan bir stratejidir. Demokrasi önemlidir fakat parçası olduğumuz Ortadoğu'da Devletler güvenlik bürokrasisi üzerine inşaa edildiğinden Ulusal güvenlik, rejime yönelik tehdid algılamaları gerekçesiyle kısmen askıya alınabilir. Türkiye ve İsrail'de Ordu'nun bu denli ayrıcalıklı konumda bulunması coğrafya ve milli karakter sebebiyledir ve bu iki ülkenin bir başka ortak noktasıdır. Merhum Necmettin Erbakan döneminde, İsrail ile ortak askeri tatbikat yapıldığına ve ekonomik anlaşma imzalandığına göre İsrail ne maksatla zaten var olan ilişkilerini yeniden var etmek maksatlı darbe planlayabilir? Bir kere şunu belirtelim, 28 Şubat kararlarının tamamı; Milliyetçi, Ulusalcı olarak kendi siyasi kimliğini tanımlayan Vatandaşların imza atmaları gereken bir taslaktır. Burada kararlardan çok Ankara Sincan mevkiinde askeri tankların geçidi ve N. Erbakan'ın istifasının eleştiriye bahis konusu olduğunu düşünmekteyiz. Lakin bunu dış gerekçelerden çok iç politik kulvarla yorumlamak doğrudur. Bu siyasi tertipte Tansu Çiller Başbakanlığı arzulamış olabilir. Tüsiad , Anadolu sermayesinin önüne set çekebilmek için medyayı da yönlendirerek girişimde bulunması da muhtemeldir. Halishane niyetli asker ve sivil kesimin kaygılarıda dahil edilebilir. Ve elbette Necmettin Erbakan'ın etrafında kümelenmiş menfaatçi kişilerin Erbakan'ı yanlış yönlendirmesi, teşkilat tabanını provoke eden açıklamaları ve bir takım tertipleri aslında herşeyi ateşlemiştir. 28 Şubat hususunda Abd Dışişleri Bakanı Albtight'in olumlu açıklamaları ile Türk komutan Org. Çevik Bir'in: " 28 Şubat ile Ordu laik yüzüyle İsrail'e yöneldi" gibi bir beyan bu sürecin dış kaynaklı olduğunu göstermez. Siyasal sistemlerin kaderidir ki her kurulan sistem kendini kabul ettirme arzusundadır bu onlara meşruiyet kazandırır. 28 Şubat dahil her kaotik olayda İsrail'i baş müsebbip olarak işaret etmek Türkiye'yi, iradesini, potansiyalini küçümsemekle eşdeğerdir. Milli Nizam Partisi kapatıldıktan sonra, İsviçre'ye gidip Erbakan ile görüşen komutanların yegane arzusu fevri Avrupa Birliğine muhafazakar iktidarlı Natocu bir Türkiye ile cevap vermekti. Türkiye Nato ve İsrail bütünleşmesinin sürekliliği için önemliydi. Bu durumda Milli Görüş hareketi nasıl ki İsrail'in salt uzantısı olarak kabul edilemezse, Türkiye'de ki askeri müdahaleler ve özellikle 28 Şubat için de İsrail suçlanamaz .
Yakın siyasi tarihimizde Türk-İsrail/Yahudi münasebetlerinin özetini yapmaya çalıştığımız satırların akabinde varılacak neticeler;
1) Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu bu toprakların, kültürel zenginliğimizin özneleri Türkler ve Yahudilerin ürünüdür.
2) Türk ve Türk yahudiler dışlanmış, eziyet görmüş fakat her daim medeniyetlerini sürdürebilmiş günümüzde de dayanışma içerisinde olması gereken topluluklardır.
3) Kuruluş esnasında elitist kadrolarda Yahudiler, Masonlar, Yahudi Masonlar yer aldıysa halen ülkemizde yaşamlarını sürdürmektedirler. Barış içerisinde yaşayacağımız biricik değerlerimiz olarak bu topraklarda hayatlarını idame ettireceklerdir.
4) Güvenlik bürokrasisi üzerine inşaa edilmiş ve benzer pek çok noktası bulunan Türkiye ile İsrail ilişkilerini en üst seviyeye çıkartmalıdır.( Zayıflayan bağlar, hatalar, yapılması gerekenler başka bir yazının konusu olabilir)
5) Türkiye'de ki askeri müdahaleler ve talihsizliklerin oyun kurucusu olarak İsrail, Yahudiler veya Yahudi lobilerinin vurgulanması , iç cephede politik meşruiyetlerini pekiştirmek isteyen politik figürlerin basit stratejileridir. Türkiye'de ki her olumsuz vaka yönetim beceriksizliği ve geçmiş asırlarda Aydınlanma-Sanayi devriminin yaşanamamış olmasının( Türk kapitalist ve işçi sınıfının yoksunluğu. D. Avcıoğlu'na göre 1838 anlaşması yerli kapitalist sınıfın oluşmasını engelledi) günümüze yansıyan sancılarıdır.
Umud ediyoruzki siyasi tercihlerini rasyonel temellere dayandıracak Türkiye, Türk-İsrail münasebetlerini verimli düzende yeniden şekillendireceği gibi, Ülke endeksli nefret politikasınıda yıkmaya başarabilecektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)