25 Kasım 2018 Pazar

YENİ MİLLİYETÇİLİK: SİVİL, DEMOKRATİK ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ TEORİSİ


1789 Fransız İhtilâli belirli sınırlar dahilindeki bir ülkede mevcut siyasi sosyal yapının değişimini ifadeden çok daha öte anlamlar barındırmaktadır. O dönemdeki sınıflı toplum yapısında burjuvazi olarak adlandırılan ''orta sınıf'' kademenin, krallığa yaptığı ekonomik katkıyla doğru orantılı olmayacak şekilde elde edemediği siyasi hak ve teşebbüs, dönemin klüpleri ve locaları aracılığıyla da tepeden inmeci bir şekilde talep edildi. Bu talebin toplumun genel bir refahını sağladığını söyleyebilmek mümkün değildir. Fakat artık bir burjuvazi ideolojisi olarak doğan milliyetçilik hemen her ülkeye zaman içerisinde yayılacaktır. Tarım toplumunun kısıtlı ilişkilerine karşın, ticaretin gelişmesiyle beraber ilişkilerin artması da çarşıda pazarda kullanılacak ortak bir dil zorunluluğuna ihtiyaç olduğunu doğuruyordu. Bugün adından çok söz ettiğimiz ideoloji milliyetçilik işte bu tarihi kompozisyonda ''ortak'' değerlere vurgu yapan, ekonomik bir sınıfın isteklerini karşılayabilme gayretiydi ve kendi döneminde her daim liberalizm ile eş adlandırıldı.

Osmanlı Devleti'nin sınıfsız yapısı aslında yalnızca Fransız İhtilâli değil, 1830-1848 İhtilâllerine de kayıtsız kalmasını ortaya çıkarmıştır. Gerçekten de Osmanlı döneminde Türk Milliyetçiliği bir Türk Burjuvazisinin eseri değil bunun yerine ekseriyeti asker olan seçkin bir zümrenin anti tez uygulamasıydı. 1865 yılından itibaren ortaya çıkan dünyayı takip eden ve hürriyete vurgu yapan bir meclis sayesinde dağılmanın önlenebileceğini öne süren Jön Türklerin ardıllarıda aslında aynı görüşteydi. Yani Osmanlıcılık ve İslamcılık adeta paralel bir seyir izlemiştir. Fakat diğer ulusların milliyetçi talepleri neticesinde birer birer devletten kopmaları sonucunda elde kalan son çare olarak bir anti tez biçiminde Türkçülük uygulanmak istenmiştir. Fakat milliyetçilik ile alakalı bütüncül çalışmaların bile Türk kökenli olmayanlar tarafından ortaya koyulduğu düşünüldüğünde aslında milliyetçilik uygulamalarında ne denli hazırlıksız olunduğu ortaya çıkmaktadır.

Batı dünyası aydınlanma sanayileşme kentleşme üçlüsünü aynı doğrultuda yaşayabildiğinden ötürü burjuva ideolojisi olarak doğan milliyetçilikte zamanla kentli, modernist ve aydın bir zümrenin ifadesi biçimine gelmiştir. Bu durum batı standartlarında milliyetçiliğin elitist bir idea olduğunu göstermez çünkü ideal toplum tipi zaten anılan bu özelliklere haiz olandır.

Osmanlı İmparatorluğundan Ulus Devlete intikal ve ilk dönemlerde, batı standarlarındaki ölçütün hiç değilse yakalanabilmesi için aşırı uygulamalara yer verildi öyle ki Tarih Kongresinde ''Evet Türkler göçebedir bu onların özelliklerindendir'' diyen Zeki Velid Togan, neredeyse linç edilecek ülkeyi terk edecek ve uzun süre dönmeyecekti...

Soğuk Savaş döneminden itibaren Türk Milliyetçiliği anti komünizm üzerinden sembolize edilmiştir. Buna göre bir milliyetçi ne derece anti komünist, işçi muhalifi, dini eylem ya da ağırlıklı olarak söylemleri tatbik etmişse ülküsünde o oranda samimi sayılmıştır. Milliyetçilik özellikle batı dışı toplumlarda kendi rönesansını yaşayamadı ve retorik ile kavramların sembolleştirilmesi üzerinden emek ve demokrasi karşıtlığında bayrağı neredeyse en önde taşıdı.

1969 Adana Kongresi ile siyasi milliyetçi arenada var olacak parti o tarihten itibaren asla iktidar olamadı ve yüzde üç ile on sekiz arasında değişen barometrede dalgalı bir seyir izledi. Aslında milliyetçiliğin siyasi arenada temsili hiçbir zaman dönemin bürokratik koşullarından kopamadı. Bürokrasi anti komünist olduğunda siyasi milliyetçilikte anti komünistti. Bürokrasi laiklik hassasiyetini dile getirdiğinde siyasi milliyetçilerde laiklik mitingi düzenliyorlardı. Bürokrasi eski ekolün yerine yeni bir anlayış işlemek istediğinde siyasi milliyetçilikte bunun savunucusu oluyordu. Bu sebeple siyasi milliyetçilik ve milliyetçiler; özgün, demokratik, sivil mizaçlı bir anlayış ortaya koyamadılar. Oysa siyasi meselelerin düşünsel arka planlarını açıklayamayan grupların bir açılım gerçekleştirebilmeleri mümkün değildir. Bu durumda bir ideolojinin mensuplarının çoklu disiplinler ile bir çıkarım yapabilmesiyle söz konusudur.

Günümüzde Türk Milliyetçiliği evrensel milliyetçiliğin ana prensiplerinin aksine; ekonomiye ilgisiz, analizcilerini var edememiş ve en önemlisi topluma yönelik strateji belirleyememiştir. Örneğin terör devlet güvenliğini ilgilendiren bir meseledir ve doğal olarak milliyetçiliğin ilgisi dahilindedir. Fakat değişen trendler Türk toplumunun güvenliğe bakışınıda etkilemiş ve ekonomi, sosyal-bireysel güvenlik, ekoloji gibi kavramlarını üst sıralara yükseltmiştir. Bu noktada siyasi milliyetçilik duruma hazırlıksız yakalanmış eski söylemlerinden beslenen manifestoları yinelemiş, buna bağlı olarakta belirli sıçrama gerçekleştirememiştir. 


O halde demokratik sivil bir milliyetçiliğin inşasının gerçekleştirilebilmesi için mevcut siyasi milliyetçi parti ve bakış ile alakalı bazı yenilikleri sıralamamız gerekecektir:

 -Devletçi otoriter milliyetçilikten halkçı liberal milliyetçiliğe yönelim söylem ve eylemlerde hayata geçirilmelidir. Türkiye’nin kozmopolit multiculturel yapıya dönüştürülmesi işlenmelidir. Din, dil, etnisite serbestliği sağlanmalı, belediyeler kaldırılmalı valilik ve belediye makamı birleştirilmelidir. Örneğin Milliyetçiler Ruhban Okulu'nun açılmasına neden karşıdır? Patrikhane'nin tamamen kapatılmasını hangi gerekçelerle kabul edebilir? Milliyetçiler 6-7 Eylül 1955 olaylarıyla beraber İstanbul'un İmparatorluk kenti olma vasfını yitirdiklerini neden sorgulamazlar? Çünkü siyasi milliyetçilik kulvarında tek tipçi yaklaşım her zaman makbul olmuştur. Soru ve sorgu bununda dışında hak ve insan merkezli yaklaşım, parti içi katı hiyeraşiyi sarsacak  bu durum ise parti organlarının ''yarı tanrılık vasıflarını'' ortadan kaldıracaktır. 



-Politik dönüşümün mihenk taşı kadınlardır. Partide kadınlar oldukça ön plana çıkartılmalı, kadın il-ilçe başkanları olmalı, kadınların ayrı ve ikincil kategori olmadıklarını uygulamak için kadınlar kolları kaldırılmalıdır. Her kademede düşünce ve kıyafet yönünden modernist, sosyal, bilişim sistemlerini etkin kullanan kadınlara yer verilmelidir. 


- Yeni dünya gerekliliği dijital medeniyete uygun olarak Parti bünyesinde Dijital Ödemeler Birimi oluşturulmalı buna somut örnek olarak Genel Merkezde Dijital Atm hayata geçirilmelidir. Genel Başkan İl İlçe Başkanlarıyla her hafta sanal çevrimiçi toplu konferans gerçekleştirmeli parti içi aktif dijital iletişim tesis edilmelidir. 

 -Parti bütçesinden finanse edilmek suretiyle Yenilikçi Yöneticilik Okulu/YYO oluşturulmalı. Başarılı olan gençler Harvard, Oxford gibi üst düzey eğitim kurumlarına yerleştirilmeli bütün masrafları parti bütçelerinden karşılanmalıdır. 

-Ülkü Ocakları mevcut haliyle devam edemez kapatılmalıdır. Yalnızca illerde temsilciliği bulunacak vakıf kati surette parti çalışmalarından uzak tutulmalı, profesyonel kişilerin içerisinde istihdam edilmeleriyle ciddi ve profesyonel eğitim-kültür faaliyetleri yürütülmelidir. Partide illere ve ilçelere bağlı Gençlik Kolları oluşturulmalı, gençlik kolları başkanları demokrasiyi pratik sahada öğrenebilmeleri için seçimle iş başına gelmelidirler. 


İşte yenilikçi bir milliyetçilik ve milliyetçi parti için ilk aşamada atılması gereken adımları bu biçimde sıralayabiliriz. Elbette seçenekler artırılacaktır. Milliyetçiliğin kabuk değiştirme sürece ne denli dünya ile entegre, kadınlara ve gençlere yönelik, demokratik, sivil, liberal ekonomi ve sosyoloji ile ilgiliyse Türk düşünce dünyasının çeşitliliği, medeniyete katkıları ve Türkiye'nin mevcut konumu da hak ettiği seviyede olacaktır.