20 Temmuz 2015 Pazartesi

Suruç Saldırısının Şifreleri


20 Temmuz günü öğle saatlerinde Urfa’nın Suruç ilçesinde gerçekleştirilen Sosyalist Gençlik dernekleri Federasyonu mensuplarına yönelik bombalı saldırıda pek çok kişi yaşamını yitirdiği gibi yaşamını yitirenlerden fazlası da yaralandı. Saldırıyı kimin, hangi örgüt adına ne maksatla gerçekleştirdiği tartışılırken; meselenin siyasi anatomisini oluşturmak bizler açısından yorucu olmayacaktır. Öncelikle şunu belirtelim ki Sosyalist Gençlik Dernekleri adlı yapılanma, Suriye’de Ayn El arap bölgesinin yeniden yapılanması yolunda uğraş verip maksatı Ayn el Arap’a ulaşmak olan Pyd sempatizanı gençlerden oluşmaktadır. Suriye muhalefetini oluşturan gruplardan biri olan Pyd konusunda Türk bürokrasisinde yakın siyasi geçmişte derin bir çatlak yaşanmaktaydı. Pyd lideri Salih Müslim’in Türkiye’de ağırlandığı ve siyasi temaslarda bulunulduğu Ekim 2014’te[1] Genelkurmay Başkanlığı Pyd’ye ithafen resmi internet sitesinde terör örgütü tanımlamasını kullanıyordu.[2] Askeri ve sivil bürokrasi arasındaki çekişmenin, ulusal güvenlik tanımlamaları hususunda da baş göstermesi meselenin akıbeti mevzuunda kısa süreli belirsizliğe de sebebiyet verse, Haziran 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan Pyd’yi, Işid/Deaş’tan tehlikeli ilan etmesiyle[3] sivil ve askeri erkanın Pyd hususundaki görüş ittifakı kesinleşmiş olmuştu. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde belirmiş muazzam istikrarsızlığın, Haziran ayının ortalarında Işid/Deaş mevzilerinin bombalanıp boşalan mevkilere Pyd militanlarının yerleşmesiyle Talabyad’ın kontrolünün Pyd’ye geçmesinin sağlanarak Türkiye açısından zirveye ulaşmasına sebebiyet verdi.[4] Türk güvenlik paradigmalarına göre bu adımlar Suriye’nin kuzeyinde otonom bir siyasi yapının baş göstermesi orta vadede ise bağımsız bir devlet huviyeti teşkil edeceğinden kırmızı çizgili bir tehdit demekti. Haziran’ın sonunda gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu toplantısında da askeri ve sivil bürokrasi ittifakla bu konudaki endişelerini dile getirerek[5] kararlı olduklarının mesajını vermişlerdi. Öyle ki, Pyd, Fırat’ın batısındaki Cerablus’a ve İdlib’in kuzeyine göç dalgasına yol açacak harekatı kırmızı çizgi ihlali olarak nitelendirilecek bu durumda asker emir almadan harekete geçecekti.[6] Mgk’da alınan kararların kağıt üzerinde kalmadığının göstergesi olarak, Suriye sınırına çok sayıda asker ve askeri teçhizat Temmuz ayının başlarından itibaren sevkedilmeye başlanmıştı.[7] Bu uygulama bir güç ve gövde gösterisi olduğu kadar Türkiye’nin başarılı bir yumuşak güç savaşı verdiğinin göstergesiydi. Kurşun atılmıyor, sınır ihlal edilmiyor fakat, Suriye sınırına sevk edilen ağır silahlı askerlerin birtakım gruplar için caydırıcılık vesilesi olması isteniyordu. Pyd, Türkiye’nin bu girişimlerine karşı dış kamuoyu oluşturmak suretiyle başta Birleşik Devletleri ve Fransa’yı ikna etmek amacıyla demeçler verdi.[8] Gerilen Türkiye Pyd ilişkileri çerçevesinde Türkiye bir yandan dış kamuoyu desteğiyle kısmi bir operasyon amacını taşıyorken Pyd ise yapılması muhtemel operasyonun provokesi için dış kamuoyunu iknaya matuf açıklamalarda bulunma eğilimindeydi. Türkiye dış politik kulvarda bu mühim gelişmelerin aktörüyken, iç siyaset ise 7 Haziran seçimlerinin neticesi akabinde yine gayet hareketli ve hararetli günler geçirmekteydi. Hdp’nin seçim barajını aşma ihtimali seçimler evveli pek çok anket şirketince belirtilmiş bir husus olmasına rağmen, 80 kadar Milletvekilini meclise sokabilmeleri ise neredeyse her siyasi cephede büyük şaşkınlık yaratmıştı. Seçimlerden yalnızca bir gün sonra Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan Hdp’ye ithafen ‘’ Anca açılımın filmini yaparlar’’[9] sözüyle sarfettiği söz Hdp cephesinde tepkiyle karşılandı. Yine Adalet ve Kalkınma Partisinin Hdp ile bir koalisyon içerisinde bulunmayacaklarını belirtmesi, Rtük üye seçimlerinde Hdp’li adayı desteklememeleri(Mhp’li aday desteklenmiştir)[10] ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe mutabakatını keskin sözlerle eleştirmesi bir tek şeyi vurgulamış oluyordu; Adalet Ve Kalkınma Partisi ve Cumhurbaşkanı oldukça kuvvetli Milliyetçi bir politika izlemiş bulunuyorlardı. İçte ve dışta özetçe değinilen önemli politik gelişmeler ışığında Suruç saldırısının tahlilini şu yönleriyle izah edebiliriz;

1) Saldırıdan kısa bir süre evvel Nusra sempatizanı Miraç Karaaslan adlı şahıs ne tesadüf ki Suruç’ta toplanan kalabalığı sosyal medya profilinden duyurmak suretiyle bir kısım odaklara mesaj vermişti.[11]

 

2) Aylar evvelinde Musul’da rehin alınan 46 konsolosluk çalışanının kurtarılmasında, ve Suriye ile Irak’a birtakım sevkiyatların yapılmasında etkin rol oynayan bu vesileyle selefi gruplar içerisinde ağırlığı bulunan Mit saldırının istihbaratını neden alamadı veya aldıysa gerekli mercilerle paylaşma gereği duymadı?

 

3) Nusra, Türkiye tarafından lanetlenmiş bir örgüt olmadığı gibi, Suriye’de gerçekleşen 21 Ağustos 2013 tarihli Guta katliamında, Türkiye iktidar partisiyle arasında ilişkilerin olduğu dış kamuoyunca vurgulanan selefi bir gruptur.

 

4) Pyd dış kamuoyunca terör örgütü listesinde bulunmamaktadır.

 

5) Türkiye, Pyd’yi en azılı terör örgütü ilan etmişken bu şekilde bir saldırı üzerinden selefi gruplar ima edilerek mağdur Pyd imajı doğmuş olmuştur.

 

6) Saldırının iktidar partisi içerisindeki kürt lobisinin Akp-Chp koalisyonunu istiyoruz söyleminden kısa süre sonra gerçekleşmesi bu isteklerini yüksek sesle tekrarlamalarını doğuracağı gibi, Akp içerisindeki Milli cephenin birtakım stratejiler aramasına sebebiyet verecektir.

 

7) Işid/Deaş, Nato konseptine göre mücadele edilmesi gereken bir örgüttür.

 

8) Selefiler ve Türkiye bağlantısı üzerinde duran pek çok Avrupalı parlamenter olduğu unutulmamalıdır. Bu durum, batı açısından öncelikli tehdidin radikalizm olduğunu göstermektedir.

 

9) Suruç saldırısıyla, Doğu Türkistan  katliam söylemi ve protestoları aslında birbirlerine çok benzemektedir. İkiside Milliyetçiliğin yükseldiği evrede ikiside dikkatlerin başka yöne çekilmesini sağlamıştır.

 

10) Pyd ve Ayn el Arap hususu Türk kamuoyunca unutulmamalı, alınan MGK kararından geri adım atılmamalıdır.

 

11) Akp’nin Türkiye’nin eski Ulusalcı reflekslerini taşıyan bir vaziyete bürünmesi bu vaziyetin ise Milliyetçilerce desteklenecek olması, birtakım çıkar grupları arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştır. Bu hoşnutsuzluk Akp-Ergenekon ittifakı gibi söylemlerle dile getirilirken Akp-Mhp koalisyon ihtimali ise savaş hükümeti tanımlamasıyla gözden düşürülme gayretine gidilmiştir.

 

12) Son olay göstermiştir ki, Türkiye oldukça sıcak günlere sahne olmaya devam edecektir. Radkal dini örgütler nasıl bir tehditse, Suriye’nin kuzeyinin demografik yapısının değiştirilmesine yönelik girişimlerde aynı oranda büyük bir tehdit içermektedir.

 

13) İran ve 5+1 devletlerinin sürdürdüğü müzakereler neticesinde varılan olumlu sonuçtan yalnızca birkaç gün sonra bu saldırıyla Türkiye’nin karışması, İran’ın baş tehdit gösterdiği selefi/harici hareketlerin yeniden gündeme gelmesi, Türkiye izole mi ediliyor düşüncesini kendimize sormamıza sebebiyet vermektedir.




[1] Pyd Lideri Salih Müslim Türkiye’ye Geldi, http://www.ntv.com.tr/turkiye/pyd-lideri-salih-muslim-turkiyeye-geldi,DyjmcB-hF0C7pMZp7rzg6A
 
[2] Genelkurmay’a Göre Pyd Terör Örgütü, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27348915.asp
 
[3] Pyd Deaş’tan Çok Daha Tehlikeli, http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/06/19/pyd-daesten-cok-daha-tehlikeli-1434663598
 
[4] Pyd Telabyad’a Yerleşiyor, http://www.ulusalkanal.com.tr/dunya/pyd-telabyada-yerlesiyor-h63722.html
 
[5] En Kritik MGK Toplantısı Sona Erdi: Hem Işid Hem Pyd’den Endişeliyiz, http://www.diken.com.tr/en-kritik-mgk-toplantisi-sona-erdi/
 
[6] Fırat’ın Batısı Kırmızı Çizgi, http://www.milliyet.com.tr/firat-in-batisi-kirmizi-cizgi/siyaset/detay/2081424/default.htm
 
[7] Suriye Sınırına Askeri Sevkiyat, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29454968.asp
 
[8] Pyd: Abd ve Fransa Türkiye’nin Suriye’ye Müdahalesine İzin Vermesin, http://www.cnnturk.com/turkiye/pyd-abd-ve-fransa-turkiyenin-suriyeye-mudahalesine-izin-vermesin
 
[9] Yalçın Akdoğan: Hdp Bundan Sonra Çözüm Sürecinin Ancak Filmini Yapar, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29227700.asp
 
[10] Ak Parti’den Mhp’ye Rtük Desteği, http://www.aksam.com.tr/siyaset/ak-partiden-mhpye-rtuk-destegi/haber-422898
[11] Saldırıdan Önce Dikkat Çeken Mesajlar, http://odatv.com/n.php?n=saldiridan-once-dikkat-ceken-mesajlar-2007151200

15 Temmuz 2015 Çarşamba

KAMU DİPLOMASİSİ VE THY. THY NEDEN HEDEFTE?


Toplumların tarihsel tasnifleri geneli itibariyle dört kategoride incelenmektedir. Modern öncesi, Modern, Geç Modern ve Post Modern. Modern öncesi dönem ise Westfalyan evveli ve sonrası olarak iki kısımda incelenebilir. Otuz yıl savaşları diyebileceğimiz kanlı mezhep çatışmaları neticesinde imzalanan westfalya barışı bir anlaşma olmanın da ötesinde Avrupa kıtasında başlayacak siyasal değişimlerinde habercisiydi. Westfalya düzeni evvelinde ülke egemenliği, kral, aristokrat ve ruhban sınıfı arasında bölüştürülürken, anlaşma ile soyut iktidar dayanaklarından çok gücün belli çizilmiş bir sınırla tanımlanabileceği yani teritoryallik de denilen bu koşul uyarınca resmi sınırlara sahip tek kavram olan devletin asli merkezi otorite olduğu ve diğer unsurların devlete rakip olarak görülmek yerine devletin hükümranlığı altında kalan unsurlar olabileceği belirlenmiştir. Ondokuzuncu yüzyıldan ikinci dünya savaşı sonuna kadarki modern dönemde de devlet kavramı, birinci dünya savaşı sonrasındaki kısa süren idealist dönem hariç devletin en temel güç olduğu, askeri gücün sürekli arttırılmak zorunda hissedildiği evredir. Bu süreçte devlet her şey olduğundan sivil toplum önemsizdir. İkinci dünya savaşının sonundan soğuk savaşın biteceği 1990’lı yıllara kadar ise geçmodern dediğimiz dönemi oluşturmaktadır. Soğuk savaş stratejilerinden kitlesel karşılık prensibi gereği nükleer silahlanmanın önemi azami ölçüdeyken 1962 Atina Nato zirvesinden sonra aslında bu stratejinin güvenliği çokta mümkün kılmadığı ve masrafları da arttırdığı saptamasıyla esnek mukabele stratejisi belirlenmiştir. Nükleer silahların varlığını korumakla beraber önemini eskisine oranla yitirdiği buna karşılık savunmanın insan gücüne dayanacak olmasıyla beraber yoğun askeri personele ihtiyaç duyulacak evrede de realist ve kısmen neo realist kuramlar hakim olmuştur. 1990’ların sonrasını tanımlamak için kullanılan postmodern devrede ise devlet ilişkilerinde önemli değişiklikler olmuştur. Her şeyden evvel dünyadaki liberal dalgalanmalardan nasibini alan ülkelerde özelleştirmeler kendisini göstermek suretiyle devlet mekanizması küçülmeye başlamış, buna mukabil düşünce serbestisinin getirdiği liberal ortamda pek çok dernek ve vakıf hayata geçmiş, iktisadi yapılar otonomilerini ilan etmek suretiyle özerk huviyetlerine kavuşmuşlardır. Postnodern öncesi devlet ve toplum arasındaki dikey ilişki, postmodern dönemde yatay minvalde toplumun kendi devleti dışında başka devlette de taleplerini iletebildiği ve baskı mekanizması kurabildiği yatay ilişki yönünde evrilmiştir. Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye’ın ortaya attığı postmodern siyaset bilimi teorisine göre ise bir devletin başka devleti etkileyebilmesi ancak üç koşulda mümkündür.

1)      Tehdit ve güç kullanmak

2)      Rüşvet

3)      Kamu Diplomasisi başlığı altındaki yumuşak güç uygulamalarını kullanarak.

 

İşte Nye bu üçüncü seçeneğe önem vererek yumuşak güç uygulamalarının postmodern dönemde giderek önem arz edeceğini belirtmiş ve yanılmamıştır. Buna göre diplomasi/yumuşak güç faaliyetleri şu hususları kapsar;

 

1)      Dinleme: Hedef ülkenin alışkanlıklarını anlama ve tahlil etme.

2)      Savunma: Devletin kendisi veya kurumuyla ilgili olumsuz bir mevzuyu hedef ülkede savunabilme yeteneği.

3)      Nüfus mübadelesi: Öğrenci değişim programları gibi uygulamalar.

4)      Kültürel mübadele: Dil kursları, dernekler, vakıflar.

5)      Uluslararası yayıncılık: Yabancı dilde yayın yapan platformlara sahip olunması.

 

 

Gelişmiş her ülke bu kaideler çevresinde, dünya piyasasında etkinliğini arttırmak suretiyle hakimiyetini pekiştirmeyi ister. Burs programları, finans şirketleri, film endüstrileri, spor klüpleri, sivil toplum, devletin resmi organ ve kuruluşları kamu diplomasisi faaliyetlerinde etkin yer alırlar. Büyük Türkiye, Güçlü Türkiye gibi sloganlarla yakın geçmiş dönemde imaj tazeleme stratejisini uygulamaya koymuş Türkiye’nin de yumuşak güç uygulamalarından münezzeh yorumlanabilmesi düşünülemez. Bu kapsamda balkanlarda kurulan ve Türkçe ile Türk kültürel çalışmalarına imza atan Yunus Emre Enstitüleri ile balkanlardaki ticari şirketler önem arz eder. Şu anda etkinlikleri üst düzey olmasa da bu faaliyetler balkanlar ile Türkiye arasında güzel birer köprü oluşturmuştur. Başbakanlığa bağlı TİKA ise, dünyanın pek çok yerinde, eski kültürel mirasların onarılması, erzak, giyim yardımları, kültürel projelerle etkin bir yumuşak güç vasıtasıdır. Yurtdışına gönderilen öğrenciler, Türkiye’de ağırlanan turistler, kimi dernek ve vakıflar Türkiye’nin etkin yumuşak güç unsurlarını oluşturmaktadırlar. Kamu diplomasisi ve Türkiye hususunu izahata çalışılırken Türk Hava Yolları’na değinmemek çok büyük eksiklik olur zira, THY en etkin diplomasi kaynaklarındandır. 1933’te beş koltuklu yalnızca iki uçakla faaliyete başlayan kurum, Türkiye’nin gözbebeği misali yoğun emek ve vergilerle yıllar içerisinde büyüdü ve gelişti. 1943’te altı adet uçak daha filoya katılarak, 1945’te uçak sayısı elli ikiye yükseldi. 1955’te Türk Hava Yolları adının alınması,1980’lerden itibaren başlayan yoğun büyümeyle beraber 2003’ten itibaren küresel bir marka haline gelen ve dünya kamuoyunun ilgiyle izlediği bir kuruluş hüviyetine sahip olunulmuştu.[1] Afrika’da kırk noktaya uçuş düzenleyecek[2] bu husus Türkiye açısından prestiji yüksek bir durum olduğu kadar dünyadaki bazı odaklarında nefretinin kazanılmasına sebebiyet verecekti. Hayatını kaybeden eski Mitçi Binbaşı Kaşif Kozinoğlu’nun el yazısıyla kaleme aldığı eser göstermiştir ki, Oslo görüşmelerinin sızdırılması Alman istihbaratının ürünüdür.[3] Almanya özellikle balkanlardaki çekişmede de Türkiye’nin karşısına çıkmıştır. Türkiye’de üçüncü havalimanı yapımına en sert muhalefet Almanya’dan gelmiştir. Buna göre bir takım tertiplerin ardında Almanya’nın aranması olası göründüğü gibi, kurumların provokeside muhtemeldir. Tıpkı THY’nın son zamanlarda ihbarlarla prestijinin sarsılmaya çalışıldığı gibi. İstanbul Tokyo uçuşunu gerçekleştiren uçakta garip bir notun bulunmasıyla başlayan serüven, İstanbul- Sao Paulo seferindeki bomba notuyla devam ederek[4] günümüze kadar beşten fazla aksamaya sebebiyet vermiştir. Yine  Thy yönetim kurulu eski başkanı kurum içerisinde varlığından şüphe ettiği ve illegal olduğunu iddia ettiği  örgütlenmeye vurgu yaparak[5], kurumsal itibarın sarsılmak istenebileceğinin örtülü mesajını vermiştir. Siyasal olayların doğal gereği şudur ki, bir ülke içerisindeki hiçbir siyasal olay dünyadan bağımsız olarak düşünülemez ve yorumlanamaz. Yani kısa süre evvel Malezya hava yollarına ait bir uçağın, Güney Çin denizi üzerinde kaybolması[6] bir takım komploların hava taşımacılığı yapan şirketler üzerinden gerçekleştirilmek suretiyle hedef ülkeler üzerinde menfi intibahın uyandırılmak istenmesinde etkin olacaktır. Hulasa işlediğimiz konu hakkında şunları sıralayabiliriz;

 

1)      Kamu diplomasisi ve yumuşak güç uygulamaları, postmodern toplum tipinde gücün en önemli vasıtalarındandır. Devletler eskinin askeri stratejisinden çok diplomasi stratejilerini önemseyen bir konumda bulunduğu unutulmamalıdır.

2)      Etkin devletler arasında yer almak niyetinde olan Türkiye Cumhuriyeti, mevcut potansiyelini imkanları doğrultusunda değerlendirerek yumuşak güç/diplomasi stratejisini oluşturmaktadır.

3)      Türkiye’nin en etkin kamu diplomasisi faaliyetlerinden bir tanesi Türk Hava Yollarıdır. THY, her geçen gün büyüyen dinamik yapısıyla, gökyüzünün sancaktarı ve yabancı pistlerin müdavi misyonunu en iyi şekilde değerlendirmekte bu da dünyanın ilgisini çekmektedir.

4)      THY’yi provoke etmek isteyecek ülkeler ve yabancı hava yolları her daim olacaktır. THY uçaklarına yönelik ihbar, karalayıcı ve aldatıcı haberler, kara propaganda gibi istihbari faaliyetler etkin biçimde sürdürüleceğinden, Türkiye’de istihbarata karşı koyma birimleri bu konuda hazırlıklı olmalıdır.

5)      THY personelinin istihdamı etkin güvenlik tahkikatlarıyla gerçekleştirilmeli, güvenlik soruşturmaları periyodik aralıklarla tekrarlanmalı, personel eğitimlerinde gizliliğin personelce uygulanabilmesi ilkesi eğitmenler tarafından etkin olarak benimsetilmelidir.

6)      THY içerisindeki, kurum itibarını provoke edici gruplar, kurumdan süratle uzaklaştırılmalıdır.

7)      Malezya hava yollarına ait uçağın olumsuz akıbetinin, Kuala Lumpur’da kurulan temsili mahkemeye rövanşist bir tutum içerisinde uluslararası bir gücün devreye girmesiyle Malezya hükümetine cevap niteliği taşıdığı teorisi unutulmadan, ülke hava yollarının her daim rakip ülkelerin hedefinde bulunacağı, hava yolları faaliyetlerinin ülkelerin itibarına olumlu ya da olumsuz minvalde etkide bulunacağı unutulmamalıdır.



[1] Tarihçe, http://www.turkishairlines.com/tr-tr/kurumsal/tarihce
[2] Ergün Diler, Tarihe 3 Not, http://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2015/03/31/tarihe-3-not
[3] Kaşif Kozinoğlu, Kaşif Kozinoğlu’nun Mezara Götürmediği Sırlar, Kaynak Yayınları, 2012
[4] Diler, a.g.y.,
[5] Paralel Yapının THY’de Emelleri Var, http://www.aksam.com.tr/siyaset/paralel-yapinin-thyde-emelleri-var/haber-363048
[6] 239 Kişi Taşıyan Malezya Uçağı Kayboldu, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25964925.asp