(Bu yazı; ''Musul ve Kıyamet Savaşları'' (http://dikmecionur.blogspot.com.tr/2016/10/musul-ve-kiyamet-savaslari.html) adlı çalışmanın devamı mahiyetindedir.
İnanç en kuvvetli silahtır. Öyle ki bir inancın doğru olup
olmamasından daha önemli ve etkili husus inanılan için neyin ne kadar göze
alınabildiğidir. Bu bağlamda en önemli inanç enstürmanı dindir ve insanların
çoğu hayatlarını dini akidelere göre şekillendirirler. İnsanların topluluk
halde yaşamaya başlamasından beri bu toplulukları yönetebilmek için yalnızca
baskın bir kabile şefi ya da keskin kılıç ustasıı olmak yeterli değildi.
Karizmatik bir etki ancak göksel bir kaynakla yaratılabilirdi. Hükümdar Tanrı
veya Tanrıların temsilcisi konumunda olursa otoritesi sorgulanamazdı. Örneğin
Roma İmparatorluğunun kurucusu Romellius olmasına rağmen çoğu tarihçiye göre
İmparator Numa çok daha önemli bir şahsiyettir. Bunun sebebi ise Numa'nın bir
rahipler sistemi kurması kendini baş rahip ilan edip kutsal kitabını kaleme
alması ve Tanrı'nın temsilcisi sıfatıyla halkı yönetmesidir. İbrani kültüründe
Kohenler önemli yer tutarlar. Baş Kohen Tanrı'dan vahiy alır. Kohenlerin
görevleri din ile sınırlı olmayıp mahkeme ve tıp olmak üzere her mevkide üst
seviyeyi işgal ederler. Bu durum Mısır'da ki Amon Ra rahiplerini andırır.
Devlet içinde devlet olan rahiplerin başı Kralın vekilidir. IV. Amenofis
rahiplerin neredeyse devletle eş konumlarından rahatsız olmuş ve etkilerini
ortadan kaldırmak için tek tanrılı bir sistem kurmuşsada başarılı olamamıştır.
Rahipler bir süre sonra eski konumlarına kavuşurlar. Paganist dönemin
benzerlikleri Semavi evrede de görülür. Papa Tanrı'nın vekili olduğundan
kararları sorgulanamaz. Türklerin İslamiyeti ilk kabulüyle heterodoks bir
yorumu uygularken sonraki yıllarda yerel kültürlerin etkiside adeta islami bir
ruhban sınıfı yaratmış ve ulama ile tarikat liderleri imparatorluk döneminde
imtiyaz kazanmış ayrıcalık Cumhuriyet döneminde de inşli çıkışlı olarak devam
etmiştir. Dinler kutsal, din adamları veya sınıfları imtiyazlı olduklarına göre
dinlerin imtiyazlı meskenlerinin bulunmaları da çok olasıdır. Örneğin
Hristiyanlar için Cehennem Kilisesi, Yahudiler için Ağlama Duvarı kutsalken
müslümanların ekseriyeti için İbrahim Peygamberin inşa ettiğine inanılan Kabe
önemlidir. İnsanlar ritüellerini yaşamak uğruna kimi zaman maddi ve manevi
zorlukları göğüslemekten çekinmezler. Çünkü inanmak bunu gerektirir.
Dinlerin mezhep denilen kollara ayrılmalarıyla itikadi
saflar keskinleşmiş dinin bütünsel manada önem atfettiği sembol ve kavramlarda
o mezhebin gereklilikleri doğrultusunda değişmiştir. Örneğin Humeyni kendi
slogan ve resimlerini Kabe çevresinde fanatik gruplara belletmişti. Kısa süre
evvel ise İran dini lideri Hamaney, şiilere Kabe yerine Necef'e gitmelerini
tavsiye etti. İran usulca Kabe mevzuundan sıyrılmaya başlamıştı. Çünkü Necef'in
olduğu Irak artık İran'ın arka bahçesi durumundaydı. Saddam Hüseyin zamanında
şiiliğin merkezini Necef'ten İran Kum kentine taşıyan İran şahinleri için artık
Necef askıya alınacak yer değildir. Çünkü Necef artık İran'ın kontrolüne
girmiştir. Kabe harici gruplarla birlikte şiiler içinde önemini kaybetmeye
başlamıştır.
Neden Kabe? Hangi yöntemlerle? Birinci dünya savaşında
konjonktorel durum çok hassastı cihan harbinin çıkması bir kıvılcıma bağlıydı.
Avusturya Macaristan veliahtı vuruldu savaş başladı. Aynı durum ikinci dünya
savaşı içinde geçerliydi. Polonya vuruldu savaş başladı. Şimdi ise Ortadoğu
merkezli dünya savaşı için zemin giderek ısınıyor. Son kıvılcım Kabe'nin
vurulması olacaktır. Pekiyi Kabe'yi kimler vuracaktır? Elbetteki bu iş taşeron
müslüman görünümlü örgütlere devredilecek. Şii literatürünün Kabe'den uzaklaşması ve yabancılaşması,
Terör örgütü Işid'in Kabe'yi vurmakla tehdidi bunun açık göstergesidir.
MUSUL OPERASYONU SUUDİ ARABİSTAN VE KÂBE OPERASYONU ARASINDAKİ İLİŞKİ
Kısa süre evvel başlatılan Musul operasyonu çok uzun yıllı
geçmişe dayanır. Evet operasyon yenidir fakat stratejik akıl bunun planını
seneler evvelinde kurmuştur. Soğuk Savaş olmasa din siyaset kaynaşması bu kadar
yoğun olamazdı. Sovyetler Birliği Afganistan'a asker çıkarmasa Taliban ve El
Kaide doğmazdı. Saddam Hüseyin İran ile harp ettirilmese Ortadoğu kaynaklarını
büyük ölçüde tüketmezdi. Irak işgal edilip Saddam Hüseyin idam edilmese terör
örgütleri Işid'e evrilmezdi. 6 Tümen Irak askeri elleriyle 400 kişilik Işidliye
Musul'ü vermese bugünki operasyonda yaşanmazdı. Musul'ün demografik yapısı
Sünni ağırlıklı olmakla beraber operasyon sırası ve sonrasında yepyeni bir
sünni şii, arap Türk kürt savaşı çıkartılmak istenmektedir. Bunun
işaretlerinden bir tanesi Musul eski Valisi Esil Nuceyfi hakkında tutuklatılma
kararı çıkartılmasıdır. Diğer bir işaret ise bu operasyona paralel kısa süre
evvel Abd’nin 11 Eylül saldırılarıyla ilgili Suudi Arabistan’a dava açılmasını
öngören yasa tasarısının Senatodan geçerek yasalaşmasıydı. Gerilen Abd Suudi
Arabistan ilişkilerinin neticesi Suudi Arabistan’ın dağılma süreci ve
sonrasıyla son bulacaktır. Suudi Arabistan'da Sünni Şii ve Vehhabi olarak en az
üçe bölünecek petrol bölgeleri; Berrri, Gavar, Abgagik ve Sefaniye şii nüfus
ağırlıklı olduğu için bu gruplara tahsis edilecektir. Yani Musul savaşı ile
Suudi Arabistan iç savaşı arasında güçlü bir bağ kurulmuştur. Arap Baharı
denilen hadise yaşandığında Bahreyn ve Birleşik Arap Emirliklerindeki şii
ayaklanmalara Suudi Arabistan doğrudan müdahil olmuş ve hemen ordusunu bu
ülkelere sokup merkezi yönetimlerini desteklemişti. Çünkü etnik ve dinsel
açıdan çok hassas durumda bulunmaktaydı. İşte bu zaaf lobiler tarafından
kullanılacaktır. Batı merkezli stratejik akıl Ortadoğu'da asla bir mezhepin
ezici güçte olmasını istemez. Şimdi şii hilali ile İran'ın önünü açarken bu
doğrultuda vehhabi selefi grupların ve terör örgütlerinin güçlenmesine
sebebiyet verir. Çünkü her tez bir anti tezi besler. Tez; şiiliğin yükselişi
ise anti tezi anti şii gruplarında terörize yapılarının
kuvvetlenmeleridir. Aynısını şiilerin
azınlıkta bulunduğu mevkilerde ise
selefi harici örgütlere yaptırarak şii militanların militarize eğilimlerini
kuvvetlendirir ve İran'ın şahin politikası keskinleştirirler. Yakın geçmişte
Kabe'nin 1979 ve 1987'de iki kere saldırıya uğradığı ve bu saldırılardan
ilkinin Mehdi iddalığı ikincisinin ise şii gruplara servis ettirildiği
düşünülürse yeni saldırı yine müslüman iddialı gruplara yaptırılacaktır. Şii
sünni haricilerin kapışmasında özellikle şii ve harici terör örgütleri kendi
eylemlerini kendilerince gerekçelendirerek Kabe'yi vuracaklardır. Bu ise
eskisinden çok daha büyük bir kaos yaratacaktır. Birincisi kaynakların insan
popülasyonuna dağıtılması bir bilimdir. Ve kaynakların kıtlığı artan nüfusa
yetemeyecek niteliktedir. Bu sebeple
nüfusun azaltılması sağlanacaktır. İkincisi küresel şirketler anormal
oranda büyüyeceklerdir. Bir şirketin bir adla mayın başka ad altında ise tıbbi
malzeme ürettiği düşünülürse kan ve kaos kâr demektir. Ortadoğu merkezli kâr
pastası büyüyecektir. Diğer husus ortadoğudan göç hadisesi artacak, insanlar
gen, tıbbi çalışmaların kobayı yapılmış olacak yeni postmodern bir köle pazarı
oluşturulacaktır. Bir diğer husus seküler kesim din savaşları neticesinde dine
muhalif ya da kayıtsız bir mizaca büründürülecek dini grupların ise şiddet ve
tahrif eşiği yükselecektir. Dinlerin ortadan kaldırılmaları bu planlar
dahilindedir.
TÜRKİYE VE KIYAMET SAVAŞLARI
Bütün bunlar yaşanırken Türkiye'nin kaotik düzenden ayrı
kalması düşünülemez. Türkiye bu düzeni engelleyebilir mi? Buna cevap verebilmek
oldukça güç fakat Ortadoğu savaşlarından en az hasarla çıkabilmekte bir başarı
unsurudur. Türkiye asker ve istihbaratçılardan oluşan bir tugaylık bir birimi
mutlaka dış operasyonlar için ayırmalıdır. Farklı ülkelerde üs kurma
eğilimlerini hızlandırmalı, yumuşak güç faaliyetlerini layıkıyla yürütmelidir.
Lobi faaliyetleri neredeyse bütünüyle legal görünümlü illegal gruplara havala
edilmişti. Bunun ceremeleri bugün dahi çekilmektedir. Nükleer tesisi bulunmayan
Türkiye bu konuda isteğini somut girişimlere çevirmelidir. Din mitoloji ve
halklar bilimi çalışmaları için resmi birim tesis edilmelidir. Yani yeni bir
güvenlik politikası ileriden savunma stratejisi ve liyakatın yanında en az onun
kadar önemli güvenilir insanlardan müteşekkil edilecek güvenlik bürokrasisinin
tesisi ile Türkiye pek çok olayın seyrini değiştirebilme kabiliyetine sahip
olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder