Fransız
kaynaklarında ‘Silahlı Adamlar’ manasına gelen ‘Gendermarie’ XIV. Louis zamanında Fransız kralının muhafız
kıtası olarak kullanılmaktaydı. Krala bağlı olup sarayı korumakla görevli olan
jandarmanın Avrupa’da ilk doğduğu ülke Fransa’dır. Zamanla Fransa’da genel asayişi
sağlayabilmek için daimi ve paralı askeri birimin kullanılması gerektiğinden
jandarma ve benzeri teşkilatlar; Fransa geneli ile Avrupa kıtasında
kullanılmaya başlanmıştır. Türk güvenlik sistemi incelendiğinde ise askeri
statülü kolluğun binlerce yıllar evveline uzandığı görülmekle beraber Subaşı
olarak tabir edilen ve asayişi sağlamakla görevli askerler göze çarpmaktadır.
Geleneği Türk İslam medeniyeti evveline dayanan askeri statülü kolluk jandarma
adıyla Osmanlı Devleti zamanında özellikle cihan harbinde firarlarla mücadele etmede
kullanılan asli unsur olmuş ve kurumsal yapısı tanımlanmıştır. Bu devirde Umum
Jandarma Komutanlığı olarak adlandırılan birim askeri talim ve terbiye
bakımından Harbiye Nezaretine diğer görevleri dolayısıyla Dahiliye Nezaretine
tabiydi. Cumhuriyet döneminde ise yeni kabul edilen jandarma kanunuyla Binbaşı
ve yukarı rütbeliler İçişleri Bakanı’nın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı’nın
onayı ile atanmaktaydı. 1937 yılındaki jandarma kanunundaki ilave ile de,
jandarma subaylarının geçici olarak valiliğe, kaymakamlığa ve nahiye
müdürlüğüne vekaleten atanmalarına imkan sağlanmıştı. 1961’de jandarma bölge
komutanlıklarının kurulmasından sonra jandarma komutanı 1982 Anayasası ile
Milli Güvenlik Kuruluna dahil edilmişti. 1980’lerin ortalarından itibaren düşük
yoğunluklu harp hususunda adeta uzmanlaşan jandarma, terörle mücadelenin bel
kemiğini oluşturdu. Bu önemli askeri birim uzun yıllar öncesinden itibaren
sistemli olarak yıpratılma ve sindirme fiiliyatlarına tabi tutuldu. Çünkü
Jandarma’nın tasfiyesi Türk güvenlik bürokrasisinde telafi edilemeyecek bir
yara açacak bu durum ise Türkiye’nin zayıflatılmasına olanak verecekti.
ADIM ADIM JANDARMA’NIN TASFİYESİ
Jandarma'yı
etkisizleştirme ve tasfiye operasyonları 1990'lardan itibaren başlamıştı. Çünkü
Jandarma askeri statüsü olmasına rağmen genel kolluk hüviyetinde bir birimdi
envanteri ise Nato'ya kayıtlı değildi. Ayrıca gerilla savaşında uzmanlaşan
Jandarma ülkesel meselelere milli güvenlik
temelli çözüm üretme noktasında etkin olmaya başlamıştı. Bunu izah edecek en
ideal örnek Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in dönemin siyasi komutasıyla
uyumlu ve kürt sorunu ile alakalı milli bir proje geliştirilmesiyle ilgili
stratejisiydi. Bitlis, Çekiç Güç'ün terör örgütü pkk'ya yardım ettiğini
raporlamakla kalmadı kürt meselesinin iç kulvarda çözümü için gayret etti ve o
dönemki Barzani ekolünü tasfiyeyi düşündü. Fakat çok geçmeden Jandarma nezdinde
Bitlis, suikast olduğu bugün neredeyse yüzde yüz ispatlanan bir uçak arızasında
hayatını kaybetti. Zaten bir müddet sonra kürt meselesei ile ilgili planda
uygulanamadı. Jandarma özerk operasyonlarla adından Beyaz Enerji vakasında da gösterdi.
Buna göre yolsuzluk yapıldığını belirleyen Jandarma hiçbir baskıya boyun
eğmeden operasyonlarını genişletti. Bu durum dönemin siyasilerinin canını sıktı
ve siyasiler " Operasyonu Jandarma yapıyor bilgimiz yok" cümleleriyle
şikayetlerini kamuoyu nezdinde paylaşmaya başladılar. Büyük telkin ve
görüşmelerden sonra operasyonlar ancak durdurulabildi fakat Jandarma bazı mercilere
göre haddini aşmaya başlamıştı. O tarihlere paralel Ab ilerleme raporlarında
Jandarma Türk hükümetine şikayet edilmekte bir takım yasal düzenlemeler talep
edilmekteydi. İlerleyen yıllarda özellikle büyük şehirlerde Jandarma
yetkilerini Polise devretmeye ve Jandarma sorumluluk alanları daraltılmaya
başlandı. 2006 Şemdinli Umut Kitabevi bombalanması vakasıyla alakalı olayı
inceleyen savcı iddianamesinde Jandarma Orgeneral Fevzi Türkeri’yi hedef
gösterildi. Jandarma'nın yıpratılma süreci yeniden başlatılmış oluyordu. Yıllar
sonra yüksek yargı mercilerince uydurma bulgularla delillendirildiği ve
geçersiz olduğu belirtilen askeri davalar sürecinde iddianamelerde Jandarma
Orgeneral Şener Eruygur Jandarma teşkilatını polise alternatif kullanmakla ve
darbecilikle itham edildi. Oysa Jandarma zaten genel kolluktu ve sorumluluk
sahasında elbette polisin yetkilerine haizdi. Askeri davalarda
"Kıskaç" isimli gizli tanığın ifadeleriyle varlığı meçhul Jitem adlı
yapının kurucuları olarak Jandarma Orgeneral Teoman Koman ve Jandarma Orgeneral
Aydın İlter'in isimleri belirtildi. Jandarma Albay Hasan Atilla Uğur
darbecilik, Kayseri Alay Komutanı Jandarma Albay Cemal Temizöz ise işkence,
faili meçhul, darbe gibi ithamlarla tutuklandılar. Bu somut örneklerden son
otuz yılın tablosuna baktığımızda; Orgeneral Eşref Bitlis, Orgeneral Adnan
Doğu, Orgeneral Aydın İlter, Orgeneral Teoman Koman, Orgeneral Fevzi Türkeri,
Orgeneral Şener Eruygur, Tuğgeneral Ali Aydın Tuğgeneral Veli Küçük, Tuğgeneral
Bahtiyar Aydın, Albay Cemal Temizöz, Albay Hasan Uğur, Albay Abdülkerim Kırcı,
Albay Kazım Çillioğlu, Albay Rıdvan Özden gibi isimlerin üç özellikleri
mevcuttur. Bunlardan birincisi bu isimlerin her biri muvazzaf ve yüksek rütbeli
birer askerdirler. İkincisi bu isimler ya şüpheli tertiplerle öldürülmüş, ya
tutuklanmış hedef gösterilmiş, ya da intihara sürüklenmiştirler. Üçüncüsü ise
bu isimlerin tamamı JANDARMA PERSONELİDİRLER . Jandarma’nın tasfiyesi yalnız bu
vakalarla sınırlı kalmadı. Ast personelin gözünde birer idol jandarma’nın genel
hüviyeti içerisinde ise son derece faydalı olan personel birer birer pasifize
edilirlerken illegal bazı örgütlerin mensuplarıda jandarma teşkilatına
sızdırıldı. Çünkü jandarma askeri, adli ve mülki yetkilere sahipti. Bunun
dışında komutanı Milli Güvenlik Kurulu üyesi olduğundan teşkilat devlet
yönetiminde söz sahibi oluyordu. Polisten farklı olarak ağır silahlara sahipti
ve olağan üstü durumlarda Kara Kuvvetlerine bağlı olarak görev yaptığından bu
birimin vurucu gücü konumunda olacaktı. Bu sızmalar gerçektende jandarmayı
tahrip etti öyleki 15 Temmuz darbe girişimiyle Jandarma binası darbecilerin
karargahı olarak kullanıldı. Birim yara aldığı gibi kurumsal itibarıda
sarsılmıştı. Darbeden sonraki süreçte jandarma bütünüyle İçişleri Bakanlığına
bağlandı.
JANDARMA NASIL BİR KURUMSAL YAPIYA
DÖNÜŞTÜRÜLMELİDİR?
Jandarma
bütünüyle İçişleri Bakanlığına bağlanmadan önce ilk olarak sınırlardaki
görevini Kara Kuvvetleri’ne devretmiş sonrasında askeri statüsünü korumakla beraber
İçişleri Bakanlığı’na bağlanmıştı. Bu durum uzun süre eleştirildi. Dünya’daki
örneklerine baktığımızda 56 ülkede jandarma ve benzeri askeri statülü kolluk bulunmakta olup teşkilatların tamamı İçişleri
Bakanlıklarına bağlı olarak görev yapmaktadırlar. Şili’de tüm ülke jandarma
sorumluluk sahası içindeyken Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’da İçişleri
Bakanı’nın yetkilendirilmesi durumunda yine bütün ülkede görev yaparlar. İtalya’da
ise bölge kısıtlaması olmamakla birlikte ihbarı alan ilk kolluk birimi olayla
ilgili çalışmalarını sürdürmektedir. Bu uygulamalara baktığımızda Türkiye’nin
askeri sosyolojik perspektifide dikkate alındığında jandarmanın genel kolluk
olarak sürekliliğini koruması önemlidir. Profesyonelleşme iç güvenlik ile alakalı
bir teşkilatın temel doktrini olduğundan jandarma bünyesine hiçbir surette
erler kabul edilmemeli orta vadede ise yükümlülerin hiçbiri jandarma bünyesinde
görev yapmamalıdır. Kapatılan Uzman Çavuş okulu yeniden açılarak jandarmanın
asli kaynağı uzman çavuş yetiştirilmesine devam edilmelidir. Jandarma
teşkilatının idari yönden İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasında bir sakınca
olmamakla birlikte, jandarmanın itibarının korunması ve manüplasyonlardan uzak
tutulması sebebiyle Generaller ve İl Alay Komutanları askeri silsileye göre
atanmalıdırlar. Jandarma komutanının da Mgk üyeliği devam ettirilmeli, Genel
Komutanlık her daim Orgeneral rütbesindeki bir askerce icra edilmelidir.
SONUÇ
Jandarma
bazı kesimlerce milli ordu olarak nitelendirilmektedir. Eski bir kurumsal
kültürü bulunan bu ordu özellikle düşük yoğunluklu harp konusunda
uzmanlaşmıştır. Pentagon raporları 2014-2026 yılları arasını Ortadoğu
coğrafyasını bir gerilla harbinin merkezi olarak tanımlaması ve bu coğrafyanın
gerilla harbinde en başarılı birimi olan Jandarma Teşkilatının uzun yıllardan
beri sistematik olarak baskı, yıpratılma ve zedelemeye tabi tutulması jandarma
ile milletin arasını açmakla kalmamış bu birimin etkinliğinede set çekmiştir.
Terörle mücadelenin asli unsuru Jandarma’nın tasfiyesi Türkiye’nin terörle
mücadele başarısını sekteye uğratacağı gibi askeri üniformanında ağırlığını
düşürür. Artık yapılması gereken ulusal güvenlik politikalarının yeniden
tanımlanmasıyla beraber siyasi iradeye bağlı fakat sorumluluk alanlarını ve
eski etkinliğini korumuş jandarmanın tesis edilmesidir.
yazılarınızı yayınlamama izin verirmisiniz
YanıtlaSilsaygıyla..
duaatepe@gmail.com
Merhaba, yazıları yayınlayabilirsiniz. Teşekkür ederim, Hürmetler .
Silyazılarınızı yayınlamama izin verirmisiniz
YanıtlaSilsaygıyla..
duaatepe@gmail.com