Ülkeler ve coğrafyalar farklıda olsalar dünya sisteminin
işleyiş mekanizması her yerde aynıdır. Sistemlerin istenmeyen adam ilan
ettikleri kişiler benzer yöntemlerle bir şekilde tasfiye edilirler. İran ve
Şili birbirlerine oldukça uzak ve farklı ülkelerdir. Fakat Musaddık ve Allende’ın
tasfiyeleri aynı merkezin ürünleridir. Kongo ve Abd’de oldukça farklıdır. Fakat
birinde bir komünist başkan askerlerce yönetimden devrilirken, diğerinde Katolik
ve dindar bir başkan suikastle tasfiye edilmiştir.
Bu örnekleri çoğaltabileceğimiz gibi birbirlerinden oldukça
farklı iki ülke Gambiya ve Türkiye’deki gelişmeleri yakinen inceleyecek
benzerliklerini tahlil edeceğiz. Böylelikle Türkiye’ye çizilmek istenen rota
hususunda doyurucu bir çıkarım yapabileceğiz. 18. ve 19. Yüzyılda Gambiya Abd’nin arka bahçesiydi. 3
milyondan fazla siyahi köle olarak Abd’ye taşındı. Bu dönemde Sierra Leone
Valisi hakimiyeti altındaki topraklara dahil edilen Gambiya, Fransa sömürgesi
Senegal ile komşu vaziyette Batı sömürgesinin parçasıydı. Gambiya 1965’te
bağımsızlığını kazandı fakat sömürgeleşen bu coğrafyada Batılı güçlerin
tesirinde olmaya devam etti.
1994’te devlet başkanı olan Yahya Jammeh ile millileşme
adımları atan Gambiya bu dönemden itibaren batının tepkisini çekmeye başladı ve
Jammeh’i tasfiye operasyonu adım adım uygulamaya koyuldu. İlk operasyon 30
Aralık 2014’te Jammeh yurtdışı ziyaretindeyken gerçekleştirildi. Askerlerin
arasında olan bir grup silahlı militan Başkanlık sarayını basarak darbe
girişiminde bulundu. Ancak bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve Jammeh
ülkeye döndüğünde darbecileri teşhir ederek Abd ve İngiltere’yi işaret etti.
Zaten saldırıda kullanılan silahlarda Abd ürünüydü. Darbe girişimi atlatıldıktan sonra Aralık
2015’te Jammeh İslam Devletini ilan ederek bu tarihten sonraki uygulamalarıyla
adeta batıya karşı siyasi ve ekonomik bir savaş açtı. Batı ile bütün iplerin
kopartıldığı dönemde küresel odaklar düğmeye bastı ve ülkede sözde laik bir
yönetimin iktidara getirilmesi için toplumsal grupları atomize etti. Medya ordu
ve muhalefetin kampanyaları akabinde Avrupa Birliği de ekonomik yardımları
durdurdu. Böylece bu baskı altında bir seçim dayatılmış oldu. Jammeh’in
karşısına Adama Barrow adlı siyasetle ilgisi bulunmayan bir gayrimenkulcü
çıkartıldı. Ülkedeki neredeyse tüm muhalif partilerin aynı ittifak içinde yer
aldığı atmosferde ‘’çatı aday’’ Barrow oyların yüzde 45’ini alarak seçimi
kazandı. Jammeh bunun bir kumpas olduğunu öne sürerek neticeyi kabul
etmedi. Zaten seçimlerede şaibe
bulaşmıştı. Seçim komisyonu tarafından ilan edilen ilk netice oyların hatalı
sayıldığı gerekçesiyle yeniden sayılmaya başlandı ve ilan edilen yeni sonuçlar
öncesine göre oldukça farklıydı. Ülkedeki kaosu işaret eden muhalif cephe ise
Barrow’u kurtarıcı olarak lanse etti ve bütün bunların bir dayatma olduğunu öne
süren Jammeh görevi bırakmayı reddederek 90 günlük olağanüstü hal ilan
etti. Bu tablo gösteriyorduki iç muhalif
cephe yetersiz kalmıştı. Bunun üzerine umulmadık bir plan hazırlandı ve buna
göre Fransız sömürgesi Senegal Jammeh’in görevi bırakmaması durumunda askeri
müdahalede bulunacağını duyurdu. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra Gambiya
işgal edildi. Barrow devlet başkanı ilan edildi. Zaten Barrow’da uzun yıllar
Senegal’de yaşamıştı. Jammeh bu gelişmelerden sonra Gine’ye sürgün edildi.
Bugüne baktığımızda ise İngiliz Uluslar Topluluğundan Jammeh zamanında ayrılan
Gambiya’nın yeniden topluluğa dönme kararını aldığını görüyoruz. Buraya kadar
izah edilen Gambiya yakın siyasi tarihi ile alakalı bir gelişmeydi. Her ne
kadar coğrafya ve kültürler farklıda olsa siyasi tatbiklerin aslında ne kadarda
benzer olduğunu görmek için Türkiye örneğini incelemek yerinde olacaktır.
Jammeh’e karşı ilk darbe girişimi o yurtdışı gezisindeyken
olmuştu. Türkiye’de ise dönemin başbakanını tutuklatmaya yönelik girişim 2012’de
Mit müsteşarının ifadeye çağrılmasıyla başbakanın ameliyat gününe denk getirilmişti. Yurtdışı
gezisi, hastalık, sağlık sorunları gibi evrelerde müdahale batı merkezli
küresel stratejilerin bilindik uygulamalarıdır. Gambiya’daki siyasi süreçle
alakalı benzer bir olayda çatı aday meselesidir. Siyasetle ilgisi bulunmayan
yabancı pasaportlu Barrow Gambiya halkına kurtarıcı olarak dayatılmıştı.
Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benzer vaka yaşandı. Uzun yıllar
yurtdışında yaşamış, siyasetle ilgisi bulunmayan, İngiltere’nin etki ajanı
yetiştirme kampı Exeter okulu mezunu bir aday ‘’çatı aday’’ olarak gösterilmiş
kurtarıcı olarak sunulmuştu. Neredeyse bütün muhalif partilerin desteklediği bu
aday önceki yıllardaki demeçlerinde İran’ın nükleer programlarını savunmuş ve
Türk siyasi tarihine ait bir birikimi olmadığını ispatlamıştı. Dış basınında
geniş çapta yer verdiği bu aday seçimlerden mağlup olarak ayrılmış ve istenilen
senaryo uygulanamamıştı. Gambiya’ya batılı lobilerce uygulanan ekonomik
baskının bir örneği Türkiye’de de görülür. 8 Nisan 2016 tarihli Uluslararası
Kriz Grubu’nun raporu Türkiye’de ekonomik bir tıkanma ve akabinde siyasi
çözülmeyi içeren birtakım senaryoları barındırmaktaydı. Türkiye’nin son dönemde
özellikle yerli paradaki ısrarıylada uluslararası kredi derecelendirme
kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu düşürmek suretiyle itibar zedeleme
çabalarında bulunmuşlardı. Turizm gelirleride önemli bir payı oluşturduğundan
yabancı büyükelçilik ve sosyal medya gruplarının Türkiye’ye gitmeyin çağrıları
güvenlik veya tedbirden ziyade ekonomik aşınmayı amaçlıyordu. Gambiya’da görülen yabancı bir ülkenin sözde
istikrar için işgal girişiminin benzeri Türkiye’de de yaşandı. Bir süredir
terör sebebiyle Fetö ile ilişkili gazeteci, basın yayın organları Türkiye’ye
Nato müdahalesi adlı bir projeyi gündemde oldukça sık tutuyorlardı. 15 Temmuz
askeri kalkışmasının yaşandığı günde İngiltere’nin bir askeri birliği Kıbrıs’ta
hazır tuttuğu ve vatandaşlarının güvenliğini koruma bahanesiyle müdahalede
bulunacağı ortaya çıkmıştı. Neticede Gambiya’daki yabacı askeri müdahale
Türkiye’de sadece kağıt üzerinde kalmış oldu.
Jammeh’in nasıl İngiliz Uluslar Topluluğuna sırt çevirdiyse, Türkiye’de
uzun süredir Imf’ye sırt çevirmiş bir süredir ise Ab müzakerelerini tartışmaya
açmıştı. Bu durumda lobilerin tepkisini çektiğinden Türkiye anti
demokratikleşiyor etiketiyle anılmaya başlanmıştı.
Gambiya’nın vaziyetinden yola çıkarak Türkiye’de herhangi
bir darbe (7 Şubat, 17/25 Aralık, 31 Mayıs 2013, 15 Temmuz) başarılı olsaydı
ilk olarak nelerin uygulamaya koyulabileceğinin yanıtlarını sıralayabiliriz;
. Karar alıcılar sürgün durumuna düşürüleceklerdi.
. Batı tandaslı ekonomik reçeteler yeniden uygulanmaya
başlayacaktı.
.Yeni bir iç çatışma başlatılacaktı.
.Kolay yönlendirilebilir bir aktör Türkiye’ye yönetici
olarak biçilecekti.
Görüldüğü gibi Gambiya senaryosu ile Türkiye’de yaşanılanlar
benzerdir çünkü planlar aynı odakların mamulleridir. Gambiya şunuda göstermiş oldu;
Senegal’in işgali hiç beklenmedik bir girişimdi. Yani Türkiye’de beklenen olası
darbelerde öncekilerden tamamen farklı olabilecektir. Ayrıca şu da diri bir
senaryo olarak Türkiye’nin önünde durmaktadır. Oylanacak Başkanlık tasarısının
kabul edilip uygulamaya koyulması akabinde Başkan yardımcıları Başkan
yurtdışındayken ona vekalet edebilecek ve Başkan’ın bütün yetkilerine haiz
olabilecektir. Hatırlanacağı gibi Jammeh yurtdışındayken bir darbe süreci
başlamış ve devam ettirilmişti. Türhiye’nin başkan yardımcılarından birinin
orduyla irtibatını kesmemiş emekli ve üst düzey bir general olduğunu düşünelim.
Yeni Başkan yurtdışı gezisindeyken, yetkilerine sahip bir general farklı bir
darbe girişimine sebebiyet verebilecek adımları atabilir mi? Türkiye
coğrafyasının etkin bir gücüdür ve insiyatif alma kapasitesi arttıkça hedef
haline gelmektedir. Önümüzdeki süreç tartışmalı vakaların yaşanabileceğinin
işaretidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder