Ülkelerin güvenlik yapılanmaları
iki kurum nezdinde oluşturulmuştur. Bunlardan biri Silahlı
Kuvvetler iken, diğeri istihbarat birimleridir. Ordular artık siber
savunma, biyolojik silah, uydu ve uzay çalışmaları gibi alanlarda
muharip sınıflar oluşturarak askeri gücü geniş sahaya
yaymalarının yanında istihbarat birimleride ekonomik, teknolojik,
algı idaresi ve empozesi ve kişiye özel istihbarat gibi
kulvarlarda birimler oluşturarak klasik istihbarat kavramanın
dönüşmesine yol açmıştır. İstihbarat birimleri için artık
bilgiye erişim zorlu bir süreç olmaktan çıkmış bunun yanında
analiz ve çözümleme istihbaratın temel kavramları olarak
oluşturulmuştur. Klasik istihbaratın takım elbiseli ve silahlı
Bond tipi ajan modeli yerini daha çok sosyal medya uzmanları, algı
yönetimicleri, kuram oluşturucuları, ekonomik manüplasyon
uzmanları ile sivil toplum kuruluşları yönlendiricilerine
bırakmıştır. Bunun nedenlerinden biri de devlet kavramında
yaşanan dönüşmeler neticesinde devlet alanının ekonomik
teknoloji ve sivil toplum ile çevrilmesinden kaynaklanmıştır.
İstihbarat birimleri ise genelde operasyonel yetkilere haiz
olmalarıyla birlikte bu yetkileri bünyelerinde mevcut olan
profesyonel ekipler yürütmektedir.
Türk siyasi tarihinde Teşkilatı
Mahsusa ile milli ve kurumsal manada oluşturulmuş ilk istihbarat
teşkilatı Cumhuriyet döneminde de isim değiştirerek devam etti.
Ancak soğuk savaş döneminde Türkiye'de her alana sirayet eden Abd
etkisi istihbaratında bundan pay almasına sebep oldu. Uzun müddet
Türk istihbarat çalışanlarının ödenekleri Abd tarafından
ödendi bu da yetmedi Hamza Görgüç döneminde istihbarat Abd'nin
arka bahçesi durumuna getirildi. Bahattin Özülker'in istihbaratın
başına getirilmesiyle toparlanma yaşanacağı umulmuş fakat bir
otel odasında şüpheli ölümü üzerinde bu dönem sekteye
uğramıştır.
Sönmez Köksal, Mit veya Tsk dışından
atanan ilk müsteşar olması istihbaratın siyasallaştığı
tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Bunun dışında
Türkiye'de kurumlar arasında mevcut olan çekişme ve çatışmalardan
istihbaratta nasibini almıştı. İstihbarata yöneltilen en sert
eleştirilerden biri meydana gelen darbelerin hazırlık evrelerinde
hiçbir hükümete bildirilmemesiydi.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara
geldiğinde genç kadrosu ve dinamik politika söylemi kitleleri
heyecanlandırmıştır. Dış politikada yapılan eksik veya yanlış
uygulamalar ve sorunlu asker sivil ilişkilerinin mevcut olduğu bir
ortamda iktidar Hakan Fidan'ı Mit'in başına getirerek yalnızca en
genç müsteşarı yetkilendirmiş olmakla kalmamış istihbaratta
Türkiye'den yönetim anlayışının planlandığının ipucunu
vermiş olmuştur.
Fidan Tsk içerisinde Astsubay olarak
15 sene görev yaptıktan sonra TİKA başkanlığına ve sonrasında
Başbakanlık müsteşar yardımcılığına getirilmişti. Fidan'ın
Tika geçmişinden sonra Mit'in başına getirilmesi Tika'nın da
isabetli bir kararla istihbarat ile uyumlu çalışacağının
göstergesidir. Çünkü bu kurum Türkiye dışında ve özellikle
Türk veya müslüman coğrafyalarda genelde kültürel, eğitsel
faaliyetleri üstlenmiştir. Türkiye'in büyüme iddiası dikkate
alındığında sınırları dışında ve hinterlandı içinde bir
coğrafyada etkin olması bu iddiasını destekleyen en önemli
argüman olacaktı.
Fidan, 2010 yılında Mit
müsteşarlığına atandığında ilk tepki İsrail savunma bakanı
Ehud Barak'tan gelmiş ve Barak, Fidan'ı İran'a İsrail ile ilgili
askeri ve gizli bilgileri vereceğini iddia etmişti.
Fidan, İran'a karşı agresif bir
istihbarat yapılanması yerine İran orta sınıflarının
güçlendirilmesi ve diyalogsal bir tutumu savunuyordu bu durum
akademisyen kimliğinede uygundu. Ortadoğu'da bulunan iki önemli
üke Türkiye ve İran'ın çatışmaları bu iki ülkeyede hiçbirşey
kazandırmazdı. Körfez Savaşı'nda Irak'a uygulanan ambargolara
mecburen katılan Türkiye'ye bu durumun faturası milyarlarca dolar
zarar olarak dönmüştü. İran'ın nükleer programı sebebiyle ise
İran'a karşı uygulanan yaptırımlara Türkiye'nin tam dahiliyeti
yine Türkiye açısından milyarlarca dolarlık kayıp olabilirdi ve
Türkiye istihabartının örgütlemesiyle bir takım aracıları da
kullanarak bu ambargoları delerek İran'ın önemli bir ticari
partneri haline gelmişti.2011 yılında Uludere olayı üzerinden
Mit'e çıkartılan faturanın amacı kurumu ve müsteşarı
yıpratmak böylece bir değişime yol açabilmekti. Çünkü 1 Ocak
2012'de Genelkurmay Elektronik Sistemlerde Mit'e devredilecek ve Mit
daha da güçlenmiş hala gelecekti. Uludere olayının
atlatılmasından sonra 17/25 Aralık operasyonlarında Türkiye'nin
İran ilişkisi gündeme getirildi ve iktidar ile istihbarat
yıpratılmak istendi. Esas operasyon ise 2014 Mart yerel
seçimlerinden önce Selam Tevhid dinlemelerinin servisiyle
yapılacaktı. Böylece iktidar partisi yıpratılacak istihabarat
İran'a hizmet etmekle suçlanacak yerel seçimlerde iktidar önemli
illeri kaybedecek, güç kaybetmesi iktidar üzerinde yeni açılımcı
anayasanın dayatılmasıyla küçülmüş ve zedelenmiş Türkiye'ye
yol açacaktı.
1 Ocak 2014'de Hatay'da Mit tırlarının
durdurulması olayını 19 Ocak'ta Adana'da Mit tırlarının
durdurulması olayı izledi ve Mit bir terör örgütü ilan edilmek
istendi. Fetullah Gülen'in önem atfettiği Utah kürtçü
çalışmaların merkezi haline getirildi ve Emre Uslu gibi eski
polisler buralarda akademik Unvan aldılar. Uslu ve Önder Aytaç,
Gültekin Avcı gibiler Mit tırları ve Selam Tevhid kumpasıyla
devreye girerek ''İstihbarat Acem Muta'', ''Mit El Kaide İlişkisi''
gibi yazılar yazarak Mit'i hedef gösterdiler ve şahsi sosyal medya
hesapları üzerinden Mit'i Acem Teşkilatı, Fidan'ı ise Acem Sever
olarak hedef gösterdiler.
O dönem iktidar bürokrasi ve milletin
kararlı duruşuyla bu kumpasların hepsi engellendi. Bu sefer ise
Gülenistler, Türkiye'nin duygusal ve hassas yönünü kaşıyacaklar
ve Kck üzerinden Mit'i hedef göstereceklerdi. Bu teorilere göre
Kck'yı Mit kurdurmuştu, ayrıca Kck operasyonlarını yürüten
teğedeki isim dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin
görevden alınınca bunu Mit'in kumpası olarak nitelemişlerdi.
Halbuki, Kck kürt siyaseti üzerinden iktidar ve Mit'i zor durumda
bırakma çabalarından başka Bir şey değildi.
15 Temmuz 2016'da ise Mit'in hedef
alınması bu kurumun milli minvalde dönüşmesinin engellenme
teşebbüslerinden başka Bir şey değildi.Mit'in tam bir
operasyonel yetkisi ya da vurucu gücü olmayabilirdi fakat
bünyesinde muazzam teçhizatlar ve bilgi bankası mevcuttu. Üstelik
Mit kanununda ki düzenlemeler yakın gelecekte Mit'e silahlı
operasyon yetkisi verecekti.
Hakan Fidan'ın Mit müsteşarlığına
atanmasından sonra, onun askerlik vazifesini yerine getirirken
Astsubaylık rütbesi ve bunun müsteşarlığa yeterli olmayacağı
söylenceleri, Mit'in İran ilişkili haberlerin pompalanması,
müsteşaraın ifadeye çağırılması, haberler yönüyle Mit'in
yıpratılması, Mit tırlarına silahlı operasyon ve askeri
kalkışma gecesi Mit'in kurşunlanması yalnızca birkaç sene
içerisinde bu kurumun tanık olduğu feci olaylar arasında yer
almaktadır.
Mit'e verilen ek yetkiler dünya
ölçeğinde her istihbarat kurumunun sahip olduğu görevler
arasında bulunmaktadır. Mit müsteşarının Cumhurbaşkanı'na
bağlanması tek başına değerlendirilmemelidir. Çünkü
genelkurmay Başkanı da Cumhurbaşkanı'na bağlanmıştır ve
Başkan Ordu İstihbarat üçlemesi güvenlik konseptini belirleyecek
mesajı verilmiştir ve bu doğrudur.
Her kurumun eksikleri bulunabilir ancak
Milli İstihbarat Teşkilatı adı gibi en Milli dönemlerinden
birine tanıklık etmektedir.
İç siyasette muhaliflerin kaygılarıda
değerli olmakla birlikte ordu ve Mit'in dış güvenlik endeksli
olmalarıyla birlikte bu kayı zamanla yerini Güçlü Türkiye
isteğine bırakacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder