Toplumların
tarihsel tasnifleri geneli itibariyle dört kategoride incelenmektedir. Modern
öncesi, Modern, Geç Modern ve Post Modern. Modern öncesi dönem ise Westfalyan
evveli ve sonrası olarak iki kısımda incelenebilir. Otuz yıl savaşları
diyebileceğimiz kanlı mezhep çatışmaları neticesinde imzalanan westfalya barışı
bir anlaşma olmanın da ötesinde Avrupa kıtasında başlayacak siyasal
değişimlerinde habercisiydi. Westfalya düzeni evvelinde ülke egemenliği, kral,
aristokrat ve ruhban sınıfı arasında bölüştürülürken, anlaşma ile soyut iktidar
dayanaklarından çok gücün belli çizilmiş bir sınırla tanımlanabileceği yani
teritoryallik de denilen bu koşul uyarınca resmi sınırlara sahip tek kavram
olan devletin asli merkezi otorite olduğu ve diğer unsurların devlete rakip
olarak görülmek yerine devletin hükümranlığı altında kalan unsurlar olabileceği
belirlenmiştir. Ondokuzuncu yüzyıldan ikinci dünya savaşı sonuna kadarki modern
dönemde de devlet kavramı, birinci dünya savaşı sonrasındaki kısa süren
idealist dönem hariç devletin en temel güç olduğu, askeri gücün sürekli
arttırılmak zorunda hissedildiği evredir. Bu süreçte devlet her şey olduğundan
sivil toplum önemsizdir. İkinci dünya savaşının sonundan soğuk savaşın biteceği
1990’lı yıllara kadar ise geçmodern dediğimiz dönemi oluşturmaktadır. Soğuk
savaş stratejilerinden kitlesel karşılık prensibi gereği nükleer silahlanmanın
önemi azami ölçüdeyken 1962 Atina Nato zirvesinden sonra aslında bu stratejinin
güvenliği çokta mümkün kılmadığı ve masrafları da arttırdığı saptamasıyla esnek
mukabele stratejisi belirlenmiştir. Nükleer silahların varlığını korumakla
beraber önemini eskisine oranla yitirdiği buna karşılık savunmanın insan gücüne
dayanacak olmasıyla beraber yoğun askeri personele ihtiyaç duyulacak evrede de
realist ve kısmen neo realist kuramlar hakim olmuştur. 1990’ların sonrasını
tanımlamak için kullanılan postmodern devrede ise devlet ilişkilerinde önemli
değişiklikler olmuştur. Her şeyden evvel dünyadaki liberal dalgalanmalardan
nasibini alan ülkelerde özelleştirmeler kendisini göstermek suretiyle devlet
mekanizması küçülmeye başlamış, buna mukabil düşünce serbestisinin getirdiği
liberal ortamda pek çok dernek ve vakıf hayata geçmiş, iktisadi yapılar
otonomilerini ilan etmek suretiyle özerk huviyetlerine kavuşmuşlardır.
Postnodern öncesi devlet ve toplum arasındaki dikey ilişki, postmodern dönemde
yatay minvalde toplumun kendi devleti dışında başka devlette de taleplerini
iletebildiği ve baskı mekanizması kurabildiği yatay ilişki yönünde evrilmiştir.
Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye’ın ortaya attığı postmodern siyaset bilimi
teorisine göre ise bir devletin başka devleti etkileyebilmesi ancak üç koşulda
mümkündür.
1)
Tehdit
ve güç kullanmak
2)
Rüşvet
3)
Kamu
Diplomasisi başlığı altındaki yumuşak güç uygulamalarını kullanarak.
İşte Nye
bu üçüncü seçeneğe önem vererek yumuşak güç uygulamalarının postmodern dönemde
giderek önem arz edeceğini belirtmiş ve yanılmamıştır. Buna göre
diplomasi/yumuşak güç faaliyetleri şu hususları kapsar;
1)
Dinleme:
Hedef ülkenin alışkanlıklarını anlama ve tahlil etme.
2)
Savunma:
Devletin kendisi veya kurumuyla ilgili olumsuz bir mevzuyu hedef ülkede
savunabilme yeteneği.
3)
Nüfus
mübadelesi: Öğrenci değişim programları gibi uygulamalar.
4)
Kültürel
mübadele: Dil kursları, dernekler, vakıflar.
5)
Uluslararası
yayıncılık: Yabancı dilde yayın yapan platformlara sahip olunması.
Gelişmiş
her ülke bu kaideler çevresinde, dünya piyasasında etkinliğini arttırmak
suretiyle hakimiyetini pekiştirmeyi ister. Burs programları, finans şirketleri,
film endüstrileri, spor klüpleri, sivil toplum, devletin resmi organ ve
kuruluşları kamu diplomasisi faaliyetlerinde etkin yer alırlar. Büyük Türkiye,
Güçlü Türkiye gibi sloganlarla yakın geçmiş dönemde imaj tazeleme stratejisini
uygulamaya koymuş Türkiye’nin de yumuşak güç uygulamalarından münezzeh
yorumlanabilmesi düşünülemez. Bu kapsamda balkanlarda kurulan ve Türkçe ile
Türk kültürel çalışmalarına imza atan Yunus Emre Enstitüleri ile balkanlardaki
ticari şirketler önem arz eder. Şu anda etkinlikleri üst düzey olmasa da bu faaliyetler
balkanlar ile Türkiye arasında güzel birer köprü oluşturmuştur. Başbakanlığa
bağlı TİKA ise, dünyanın pek çok yerinde, eski kültürel mirasların onarılması,
erzak, giyim yardımları, kültürel projelerle etkin bir yumuşak güç vasıtasıdır.
Yurtdışına gönderilen öğrenciler, Türkiye’de ağırlanan turistler, kimi dernek
ve vakıflar Türkiye’nin etkin yumuşak güç unsurlarını oluşturmaktadırlar. Kamu
diplomasisi ve Türkiye hususunu izahata çalışılırken Türk Hava Yolları’na
değinmemek çok büyük eksiklik olur zira, THY en etkin diplomasi
kaynaklarındandır. 1933’te beş koltuklu yalnızca iki uçakla faaliyete başlayan
kurum, Türkiye’nin gözbebeği misali yoğun emek ve vergilerle yıllar içerisinde
büyüdü ve gelişti. 1943’te altı adet uçak daha filoya katılarak, 1945’te uçak
sayısı elli ikiye yükseldi. 1955’te Türk Hava Yolları adının
alınması,1980’lerden itibaren başlayan yoğun büyümeyle beraber 2003’ten
itibaren küresel bir marka haline gelen ve dünya kamuoyunun ilgiyle izlediği
bir kuruluş hüviyetine sahip olunulmuştu.[1]
Afrika’da kırk noktaya uçuş düzenleyecek[2]
bu husus Türkiye açısından prestiji yüksek bir durum olduğu kadar dünyadaki
bazı odaklarında nefretinin kazanılmasına sebebiyet verecekti. Hayatını
kaybeden eski Mitçi Binbaşı Kaşif Kozinoğlu’nun el yazısıyla kaleme aldığı eser
göstermiştir ki, Oslo görüşmelerinin sızdırılması Alman istihbaratının
ürünüdür.[3]
Almanya özellikle balkanlardaki çekişmede de Türkiye’nin karşısına çıkmıştır.
Türkiye’de üçüncü havalimanı yapımına en sert muhalefet Almanya’dan gelmiştir.
Buna göre bir takım tertiplerin ardında Almanya’nın aranması olası göründüğü
gibi, kurumların provokeside muhtemeldir. Tıpkı THY’nın son zamanlarda
ihbarlarla prestijinin sarsılmaya çalışıldığı gibi. İstanbul Tokyo uçuşunu
gerçekleştiren uçakta garip bir notun bulunmasıyla başlayan serüven, İstanbul-
Sao Paulo seferindeki bomba notuyla devam ederek[4]
günümüze kadar beşten fazla aksamaya sebebiyet vermiştir. Yine Thy yönetim kurulu eski başkanı kurum
içerisinde varlığından şüphe ettiği ve illegal olduğunu iddia ettiği örgütlenmeye vurgu yaparak[5],
kurumsal itibarın sarsılmak istenebileceğinin örtülü mesajını vermiştir.
Siyasal olayların doğal gereği şudur ki, bir ülke içerisindeki hiçbir siyasal
olay dünyadan bağımsız olarak düşünülemez ve yorumlanamaz. Yani kısa süre evvel
Malezya hava yollarına ait bir uçağın, Güney Çin denizi üzerinde kaybolması[6]
bir takım komploların hava taşımacılığı yapan şirketler üzerinden
gerçekleştirilmek suretiyle hedef ülkeler üzerinde menfi intibahın uyandırılmak
istenmesinde etkin olacaktır. Hulasa işlediğimiz konu hakkında şunları
sıralayabiliriz;
1)
Kamu
diplomasisi ve yumuşak güç uygulamaları, postmodern toplum tipinde gücün en
önemli vasıtalarındandır. Devletler eskinin askeri stratejisinden çok diplomasi
stratejilerini önemseyen bir konumda bulunduğu unutulmamalıdır.
2)
Etkin
devletler arasında yer almak niyetinde olan Türkiye Cumhuriyeti, mevcut
potansiyelini imkanları doğrultusunda değerlendirerek yumuşak güç/diplomasi
stratejisini oluşturmaktadır.
3)
Türkiye’nin
en etkin kamu diplomasisi faaliyetlerinden bir tanesi Türk Hava Yollarıdır.
THY, her geçen gün büyüyen dinamik yapısıyla, gökyüzünün sancaktarı ve yabancı
pistlerin müdavi misyonunu en iyi şekilde değerlendirmekte bu da dünyanın ilgisini
çekmektedir.
4)
THY’yi
provoke etmek isteyecek ülkeler ve yabancı hava yolları her daim olacaktır. THY
uçaklarına yönelik ihbar, karalayıcı ve aldatıcı haberler, kara propaganda gibi
istihbari faaliyetler etkin biçimde sürdürüleceğinden, Türkiye’de istihbarata
karşı koyma birimleri bu konuda hazırlıklı olmalıdır.
5)
THY
personelinin istihdamı etkin güvenlik tahkikatlarıyla gerçekleştirilmeli,
güvenlik soruşturmaları periyodik aralıklarla tekrarlanmalı, personel
eğitimlerinde gizliliğin personelce uygulanabilmesi ilkesi eğitmenler tarafından
etkin olarak benimsetilmelidir.
6)
THY
içerisindeki, kurum itibarını provoke edici gruplar, kurumdan süratle
uzaklaştırılmalıdır.
7)
Malezya
hava yollarına ait uçağın olumsuz akıbetinin, Kuala Lumpur’da kurulan temsili
mahkemeye rövanşist bir tutum içerisinde uluslararası bir gücün devreye
girmesiyle Malezya hükümetine cevap niteliği taşıdığı teorisi unutulmadan, ülke
hava yollarının her daim rakip ülkelerin hedefinde bulunacağı, hava yolları
faaliyetlerinin ülkelerin itibarına olumlu ya da olumsuz minvalde etkide
bulunacağı unutulmamalıdır.
[1] Tarihçe, http://www.turkishairlines.com/tr-tr/kurumsal/tarihce
[2] Ergün Diler, Tarihe 3 Not,
http://www.takvim.com.tr/yazarlar/ergundiler/2015/03/31/tarihe-3-not
[3] Kaşif Kozinoğlu, Kaşif
Kozinoğlu’nun Mezara Götürmediği Sırlar, Kaynak Yayınları, 2012
[4] Diler, a.g.y.,
[5] Paralel Yapının THY’de
Emelleri Var, http://www.aksam.com.tr/siyaset/paralel-yapinin-thyde-emelleri-var/haber-363048
[6] 239 Kişi Taşıyan Malezya
Uçağı Kayboldu, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25964925.asp
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder