Okulları, eğitim kurumları, yurtları ve televizyon kanalları
bulunan yani daha ziyade seküler alanda örgütlenen Katolik Tarikatı Opus Dei 2
Ekim 1928’de Madrid’de bir papaz olan Jose Maria Escriva tarafından kurulmuştur.
Okulları vasıtasıyla kendi personel kaynağını yaratan bu yapı dünyanın pekçok
kudretli simasını bünyesinde barındırır. İngiltere Milli Eğitim Bakanı, Polonya
hükümetinde görevli bazı bakanlar, Peru’lu politikacıların bazıları, Abd
anayasa mahkemesi üyeleri, Amerikan kongresinin onlarca üyesi Opus Dei
mensuplarıdır. Fetö’nün de yurtdışı okulları aracılığıyla yetiştirdiği
elemanlarını o ülkelerin kilit noktalarına taşıma stratejisi bulunmaktadır.
Bunun en somut örneği günümüzdeki 15 Temmuz soruşturmaları sırasında
Uluslararası Ceza Mahkemesine görevli ve tutuklu bir Türk hakimin ifadesidir.
İfadeye göre bu hakim Bylock kullanıcısıdır ve bunu Burkina Faso Devleti
Dışişleri Bakanı aracılığı ile telefonuna indirmiştir. Bugün Bylockun bu
örgütün iletişim platformu olduğu ispatlandığına göre Burkina Faso Devleti gibi
pekçok kimsenin bilmediği fakat Afrika’da önemli bir ülkenin bile Bakanlar
Kurulu üyesinin Fetö ile bağlantılı hatta bu okullardan yetiştirilmiş olduğu
açıktır. Escriva örgütü kurduğu tarihten itibaren orduya ilgi duymuş ve asker
devlet başkanı Franco’nun adeta sağ kolu durumunda bulunmuştur.
Bu alışkanlık Fetö’de de görülür. Türkiye’deki bütün askeri
darbelere ilgi duyan bu yapı orduya kendi müridlerini sokma hususunda da büyük
çaba sarfetmiştir. Öyle ki 1987 3. Kolordu Komutanlığı raporu fetullahçı
yapılanmaya dikkat çekmiş fakat daha sonraki yıllarda bu durum ya ihmal edilmiş
ya da ihmal edilmek zorunda kalınılmıştır. Fetö yöneticisi Gülen’in askeri
darbelere ilgi duyduğunu belirtmiştik. Bu ilgi genelde destek boyutundadır ve
gerek konuşmaları gerekse kitaplarında bu durum oldukça açıktır. 12 Mart Darbesiyle ilgili
‘’Yerineydi yapılmasaydı komünist darbe olacaktı’’
açıklamasına sahipken 12 Eylül içinde benzer ifadeler kullanır: ‘’Rusya’nın
vesayetinde bir hale gelebilirdik. Bu açıdan askeri müdahaleyi yadırgamak
isabetsizdir demek doğru değildir..’’
28 Şubat dönemini ordunun gözüne girebilmek veya birtakım
tertipler için var gücüyle desteklemiştir.
‘’28 Şubat rahatlama sağlayacak olumlu değişimi hızlandırdı,
islami kesim şunu anladı din siyasete alet edilmemeli… Niçin asker muhtıra
verdi diye suçlanıyor? Bunu yanlış buluyorum isteseler böyle olacak
diyebilirlerdi. Meseleyi 6 saat müzakere etmezlerdi. Tavsiye kararlar ortaya
koydular. MGK anayasal bir müessesedir.’’
1998 yılında ise Milliyet gazetesinde yayımlanan
söyleyişisinde orduyla flört etmeye devam ediyor: ‘’Ben kim oluyorum ki gaziler
evladı orduyla aramda gerginlik olsun. Atalarım askerdir. Şükrü Paşa dedem…
Laik Cumhuriyet konusunda hassas olmalıyız’’
Yine 15 Temmuz evvelinde örgüt müridlerinin orduyu darbeye
davet etmeleri, Gülen’in darbeden evvelki konuşmasını haki renkli cübbesiyle
gerçekleştirmesi bu askeri kalkışmayıda planladıklarını göstermiştir. Hulasa
Opus Dei’ci Escriva nasıl her daim orduya yakın olduysa ve bir şeklide ordu ile
iletişim kanallarını açık bulundurduysa Gülen’de aynısını yapmıştır.
Opus Dei Ordu İlişkisi |
İki örgüt arasındaki bir benzerlikte bu iki
yapının kapsamlı yayılma evrelerinin
benzer süreçlerden geçmesindedir. Papa
II. John Paul yalnızca 33 gün süren Papalığının ardından gizemli bir şekilde
ölen ve otopsi yapılmadan gömülen eski Papa’nın yerine 1978’de Papa seçilmişti.
Evvela bu tarihin önemini vurgulamakta fayda var. 1977 Yeşil Kuşak projesi
akabine denk gelen tarihte küresel kapitalistlerin teşvikiyle Sovyetler
Afganistan’a çıkarma yaptılarki sonrasında El Kaide ve Taliban doğacaktı. (
Bugünkü Işid’in ilk nüveleri) 1978
Küresel liberalleşme olan Washington Mutabakatının hayata geçirilmesiyken aynı
zamanda pkk’nın Suriye’de kurdurulması ve Evanjelis Dernek “Ahlaki Çoğunluk”un
Abd’de kurulmasının yılıydı. Böylesine mühim bir konjonturel evrede yeni papa
koltuğuna oturdu. (Yeni Papa ilk defa 1986’da Roma Sinagog’unu ziyaret ederek
Vatikan tarihinde bir ilki gerçekleştirecekti) Papa başlangıçta Vatikan’ın
içerisindeki Cizvitler, Opus Dei, Dominikler gibi oluşumlarla pek bir bağ tesis
edemedi. Ta ki 1981 yılına kadar.. 1981’de fikriyatı ve amacı meçhul Mehmet Ali
Ağaca, Papa’ya bir suikast düzenledi. Üzerinde Meryem Ana’yı temsil eden renk
olan Mavi kazaklı Ağca’nın vurduğu Papa ölmemişti..
Papa’nın akıbetine değineceğiz fakat öncelikle bir parantez açmamız gerekiyor. Ağaca Türkiye’de tutukluyken Garnizon ortasındaki Askeri Cezaevinden ustalıkla kaçırıldı. Buna yol veren ise sıkıyönetim komutanı Nurettin Ersin’di. Ersin daha sonra 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesinde Kara Kuvvetleri Komutanı olarak; Milli Güvenlik Konseyi üyeliği yapacaktı.! Parantezi kapayalım ve devam edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder