24 Mayıs 2015 Pazar

ORDU VEFASIZ MI? SİLAHLI KUVVETLER VE DÖNÜŞÜM



Grupların psikolojik oluşum ve kökenlerinin tahlilini amaçlayan sosyolojik tespit toplumsal kimlik olarak adlandırılır. Bir gencin siyasi bir grup, farklı arkadaş çevresi veya sosyal bir klüp dahilinde yer alması kendisinin belki de en mühim kimliği olmuştur. Yeni grubuyla veya çevresiyle özdeşleşme eğilimi gösterirken kimliksel grubunu, benzerleri ve diğerleriyle karşılaştırararak grubu lehinde düşüncelere haiz olmaktadır. Artık yegane arzusu yeni kimliği olan birey, bunu muhafaza edebilmek için bedel ödemeye hazırıdır. Bu örneği politik çerçeveye uygulayabiliriz. Kurulduğu zaman cazip bir güç olan Nato, Türkiye'nin kimlik arayışında mühim bir topluluktur. Buna göre Nato'ya dahiliyet, askeri modernizasyon, askeri yardım, askeri güvenlik, ülksel ideolojik mekanizmanın bozulmadan devam edebilmesi için azami oranda lüzumludur. Türkiye bu birlikte yer edinebilmek için hazırdır. Nato'ya kabul, yeni Batılı bir kimlik yaratırken, bu savunma konseptinde sağlıklı beraberlik istenilenlerin uygulanmasıyla mümkün olacaktır. Bu örnekler kurumlar açısından da geçerlidir. Özellikle modern öncesi dönemde Ordu, Türk toplumu için yegane kimlik olarak kabul edilebilir. Kişi önce çoban, çiftçi, aile reisi ya da salt insan değil askerdir. Diğer bütün kimlikler akabinde yer alacaktır. Ordu'ya dahil olamayan bir insan toplumsal kimlik taşımadığından toplum açısından yok hükmündedir. Ordu bu ayrıcalıklı konumunu Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında da bütün ihtişamıyla korur. Toprak kayıpları, ağır borçlar; askeri kabiliyet yetersizliğinden kaynaklandığı teorisiyle, çöküşün önlenebilmesi ve aydınlanma modernize edilmiş ordu eliyle sağlanabilecektir. Pek tabii ki ''seçilmiş'' ve ''farklı'' subaylar, devletin de milletin de teminatı olarak görülürler. Yeni rejim Cumhuriyet'te yine ordunun konumu korunur. Osmanlı zamanında üretim araçları ve sermaye hanedanlığa katiyyen ortak olamayacak gayrı müslimlerin elinde bulunduğundan yerli burjuvazi oluşamamıştır. Buharlı makinalar, parti üretimi gibi kavramların bilinmemesi usta-çırak geleneksel yapısının sürekliliğini sağladığından büyük kümeli işçi sınıfıda oluşamamıştır. Geriye tek örgütlü grup olan Ordu kalmaktadır. Ordu hem savaşacak hem rejimi koruyacaktır. Ordu sosyal hayatta söz sahibi olacak bürokrasiyi oluşturacaktır.
Ordu aynı zamanda yeni sistemin de öznesi olmuştur. İmtiyazsız her vatandaşın yerine getireceği askerlik hizmeti ile farklı kültürlerin kaynaşmasında aracılık edecek, Türk ulusçuluğunun dinemiklerinden olacaktır. Askeri mektep kökenlilerin çalışmaları ve eserleri artık yeni ulus sisteminin argümanlarıdır.  M.Saffet Ergin .'' Türk milliyetçilik cereyanı tarihini yazarken askeri zümreye eşsiz bir yer verilmesi icap eder.'' sözü ayrıcalıklı kişi asker tanımına uygundur. Bu tarihi ve sosyolojik saptamalara göre ordu mensupları genel olarak, sivillerden daha vatansever, cesur, kabiliyetli ve zekidir. Özel seçilmiş ve özel eğitimlerden geçmiş kişiler olarak kurumları sıradan olmadığı gibi hiçbir kurumla mukayese edilemez. Diğer kurumlar ikincil statülüdür ve yönetilen hükmündedir. Emniyet, istihbarat, üniversiteler, yüksek rütbelilerin istihdam edildiği ve silahlı kuvvetler vizyonu doğrultusunda şekillendirilecek müesseselerdir. Bu özgüven siyasete müdahilin lüzumlu hallerde zaten olağan olduğu fikriyatını taşır. Dolayısıyla üstün kurum kültünün mensuplarıda eşsiz bir aidiyet hissedecek, bu uğurda ailelerinden uzakta katı disiplin koşullarıyla yatılı okumaya razı gösterecek, çok yüksek olmayan maddi gelirle yetinecek ve toplum içinde her daim her hareketini kontrol altında tutacaktır. Bu kurumsal aidiyetin bedeli de budur ve ödenir.
Sağ-Sol çatışmasının kesif yaşandığı yıllarda Ordu gövdesiyle ve başıyla büyük oranda anti sovyet tutum izleyip, güvenlik paradigmalarını bu doğrultuda şekillendirecektir. Ordu içerisinde azılı bir marksiste yer yoktur. Fakat böyle olsa bile , sol eğilimli subaylara, sağcı polisler tarafından işkence yaptıran General affedilmez.  Tümgeneral Osman Fazıl Polat anında ihraç edilir.  Subaylar bunu unutmayacaklardır...
Yukarıda yaptığımız değerlendirmeler yakın geçmişte büyük değişim göstermiştir.  Meşhur askeri davalarla başlayan süreç ordu çevresi için yegane hayal kırıklığı olmuştur. Silahlı Kuvvetler mensupları iç hizmet kanunu madde 39'da vurgulanan icabında canını hiçe sayarak silah arkadaşına yardım etmek hükmünün uygulanamadığı, tepki istifalarının olmadığı, personelin yalnız bırakıldığı en büyük tahammülsüzlüğün askerlerin birbirlerine kayıtsızlığı olduğu vurgulanmıştır.
Bu saptamalar Ordu vefasız mı? Kurumsal aidiyet zayıfladı mı? sorularını herdaim gündeme getirmiştir. Örneğin, resmi ideoloji Kemalizm üzerinden sosyal siyasi hayatın içerisinde meşruiyetini sağlayan Ordu, Kemalizm alanında pekçok eser vermiş Toktamış Ateş'in cenazesine çelenk bile göndermezken, hayatını militarizmle mücadele için adamış Yaşar Kemal ve öncesinde Mehmet Ali Birand'ın cenazesine neredeyse tam kadro olarak katılmıştır. (1.Ordu). Postmodern topluma uygun şekillenen postmodern ordu tesisi anlaışlan eski alışkanlıkların reddi ile mümkündür. Profesyonel ordu, akademisyen general gibi kavramların üretildiği siyasi vesayeti sona erecek ordu tipinin ideolojik algılanacak refleksler ile mesafesi şarttır. Fakat bu sefer de bu yeni duruş, diğer ideolojik gruplar tarafından siyasi hamle olarak yorumlanacaktır. Esas olan şu ki postmodern ordu modelinin benimsenmesinin yaınında, mühim kamu diplomasisi aracı olmuş ordunun tamamiyle siyasetten soyutlanması mümkün değildir. Siyaset ile iştigal kötü değildir. Çünkü siyaset demokrasi demektir. Fena olan siyaset uğruna vazife gerekliliklerinin feda edilmesidir. Bu yazılanlardan sonra sizce ordu gerçekten vefasız mı? Yoksa doğan postmodern sürecin sancıları mı?

12 Mayıs 2015 Salı

Youth Ministerial Meeting 2015



Türk  Atlantik Gençlik Örgütü tarafından düzenlenen Youth Ministerial Meeting 2015, Antalya ile eş zamanlı Bilgesam Yıldız Teknik Üniversitesi işbirliği ile Yıldız Teknik " Kırmızı Salon" da yuvarlak masa toplantısı şeklinde icra edildi. Nato Kolordu Personeli, Harp Akademileri mensupları ve Sivil Toplum kuruluşu yöneticilerinin yer aldığı toplantıda bizde Haliç Üniversitesi Mezunlar ve Mensuplar Platformu bünyesindeki strateji merkezimiz Terör Ve İstihbarat Araştırmaları Merkezini temsilen oradaydık. Üst düzey entelektüel atmosferin hakim olduğu ortamın bütün üniversitelere örnek olmasını diliyorum. Abd'de beş bin civarındaki üniversitenin her bir tanesi Think Thank misali misyona sahipken, Türk Üniversiteleri bu hususta gayretlide olsa henüz çok yetersiz bulunmaktadır. 







Nato'nun geleceği

Rusya krizi, Ürdün Nato yakınlaşması ve Nato kriz yönetiminin değinildiği toplantı aslında Nato'nun varlığını olumlu veya olumsuz minvalde sorgulama ihtiyacı doğurdu. Sınır güvenliği konusunda alternatifsiz bir kollektif yapı olan Nato diğer hususlarda performans karnesi bakımından ne derece başarılıdır? Aslında güvenlik çalışmaları stratejik çalışmalar adı ile Uluslararası İlişkilerin bir alt dalı olarak 1930'lardan itibaren literatürde yer bulmaktadır. Tabi bu başlık realist dönemin özelliklerini taşırken doğal olarak devlet temelli bir güvenlik perspektifinin salt askeri olanaklar dahilinde incelenmesi ve irdelenmesidir. Soğuk savaşın tamamlanmasıyla zirveye çıkan kapitalizm ve kürselleşme, sert gücün artık yumuşak hatta post modern toplum tipinde Smart güç olarak evrilmesine sebebiyet vermiştir.  Güvenlik politikalarına da yansıyacak bu değişim devlet orjinli bir güvenlik yerine birey ve devlet dışı unsurların başat olduğu bir perspektifi doğurur. Bu yeni güvenlik anlayışı askeri gücü yine ele almakla birlikte en az askeri faktör kadar önemli siyasi, çevresel, teknolojik, ekonomik ve toplumsal başlıklara da yer vermektedir. Zaten Nato 1991 zirvesiyle değindiği; siyasi istikrarsızlık ve küreselleşecek terörün konvansiyonel saldırılardan daha önemli olduğu bildirisiyle kendisini yeniden tanımlayarak post modern dünyada da yer alacağını belirtmişti. Nato askeri tehditler dışındaki ögelere teoride çok iyi yer vermesine karşın pratikte ise esasen bunun çokta geçerli olduğunu söyleyemeyiz. Afganistan ve Irakta Ulus İnşaalarının başarısızlığı, akınsal göçün engellenememesi, özellikle Ortadoğu'daki radikalleşen unsurlar karşısındaki belirsizlik halen çözülmeyi bekleyen önemli birer sorun olarak durmaktadır. Demekki Nato'nun, kriz yönetimleri hususunda yetişmiş personel ihtiyacı üst düzeyde bulunmaktadır. Yirmi seneden fazla süredir yeni güvenlik teorilerine vurgu yapan bir teşkilatın son Rusya krizine de hazırlıksız yakalandığı göz önünde bulundurulursa, Nato rakipsizliğine rağmen halen büyük eksiklere sahiptir. 

Nato Projeksiyonu

1) Nato'nun yayılma çabası, Rusya'yı agresifleştireceğinden istihbarat ve özellikle yumuşak güç uygulamalarını öncelikli hedef belirlemelidir. 

2) Azerbaycan ve Gürcistan ile ikili ilişkiler üst düzeye çıkartılmalıdır. 

3) TSK'nın yeniden yapılandırılması kapsamında numaralı ordu komutanlıklarının kaldırılıp, müşterek ordu komutanlıklarına geçilmesinde Türk ordusu desteklenmelidir. 

4) EPAA kapsamında Orta Asya'ya üs kurulmalarının çalışmaları yürütülmeli Orta Asya üsleri, Türkiye'de oluşturulacak Avrasya Müşterek Kuvvetler Komutanlığına bağlanmalıdır. 

Elbette geleceğin projeksiyonu için onlarca madde belirlenebilir. Burada maddelerin niceliğinden ziyade niteliği önemlidir. Esas maksat asimetrik savaşlar karşısında hazır olmak ve Rusya ile Çin'i çevrelemek yerine SINIRLANDIRMAK olmalıdır . 

8 Mayıs 2015 Cuma

2015 Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı İle İlgili İzlenimler


Bu bloğun oluşturulmasında ana gaye siyasetten münezzeh bir biçimde güvenlik politikalarının bugünü ve seyri, asker sivil ilişkilerinin evrimi hulasa Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı kategorisine dahil hemen her konunun irdelenmesiydi. Okuyucunun dikkatinin yitirilmemesi için ortalama 3 sayfa uzunluğunda tutulan yazılar herdaim zengin kaynakça minvalinde kaleme alınmıştır.
Uluslararası İlişkilerin sosyal hayattan bağımsız biçimde yorumlanması söz konusu olamayacağından, sosyal hayatın içerisinde yer bulan güvenlik kavramıyla ilgili her konuya bu yazıdan itibaren özenle değineceğiz.
Bu sene yine Tüyap'ta düzenlenen Savunma Sanayii Fuarı 5-8 Mayıs 2015 tarihleri arasında ziyaretçilerin ilgisine sunuldu. Savunma Sanayii Fuarında her sene geleneksel olarak ilk gün protokol ziyaretine açık bulunmaktadır. Bu sebeple halk, aslında 6-7-8 Mayıs tarihlerinde fuar ziyaretini gerçekleştirebildi. Savunma Sanayii Fuarı; Askeri Personel, Emniyet Mensubu, Mit mensubu, Savunma Sanayii şirketleri mensupları, Silahlı Kuvvetler ile alakalı Dernek ve Vakıf mensupları ile konuya özel ilgisi bulunan ve davetiye temin edebilen kişilerin ziyaretine sunulmaktadır. Dolayısıyla diğer branşlarda düzenlenen fuarlar gibi fuar girişinde ücret ile davetiye temin etmek suretiyle fuarı ziyaret  gibi bir durum söz konusu olamamaktadır. Beylikdüzü Tüyap Savunma Fuarı ziyareti için fuar alanına yaklaştığımızda güvenlik personelinin muazzam disiplini dikkatimizi çekti. Diğer branştaki fuarlar gibi o geniş fuar alanının istenilen yerinden yürüyerek giriş yapmak mümkün değildi. Bu sebeple insanlar tek bir güzergahtan hareket halindeydiler. Fuar çevresi çevik kuvvet polisleri, sivil istihbarat araçları, Jandarma araçları ve personeli ile askeri plakalı araçlar ile kaplıydı. Bina dışından itibaren özel kimliğe veya davetiyeye sahip olanlar; bina dışında birinci, X-ray cihazından geçerken ikinci olmak üzere, toplamda iki kez özel kimlik veya davetiyelerini gösterdiler. İçeride danışma bölümünde ise görevli bayanlar; ziyaretçilerin özel kimlik veya davetiyelerini tekrar kontrol ederek ziyaretçilerin isimlerinin ve kurumlarının yazıldığı yaka kartlarını dağıtmaktadır. Böylelikle ziyaretçilerin fuar macerası başlar. Fuar içerisine girdiğinizde elbet sivil kıyafetli çok sayıda şahsiyet vardır. Fakat enaz onlar kadar yoğun, Askeri öğrenci, Askeri personel, Polis, üniformalarıyla ya standları gezen birer ziyaretçidir veyahut standatlarda bilgi veren görevli personeldir.
Dolayısıyla muazzam resmi, seviyeli, ciddi ve atmosferinden büyük keyif alacağınız bir alan sizleri karşılamaktadır. Son model cihazlar, telsizler, çok büyük araçlar adeta gurulanmamızı sağlar. Savunma Sanayiimizin gücü ile övünür hemen zihninizde özellikle Batılı ülkelerin Savunma sistemlerini canlandırarark bir kıyaslama yapabilirsiniz. Savunma Sanayiimiz şüphesiz iyi işler çıkarmaktadır fakat daha katedeceği çok yol bulunmaktadır. Bu tip fuarlarda eğer savunma sistemlerine yakınen ilgiliniz yoksa  veyahut profesyonel asker-polis değilseniz, sıkılabilirsiniz. Bu sebeple yalnızca  tank ve silah görmek için fuarda bulunmanız ziyaret sürenizi yarım saat ile sınırlayabilir.  Fakat kripto cihazları, telsziler, uydu sistemleri, simülasyonlar gibi gereçlerde bilgi birikiminiz mevcutsa sizin için en keyifli dakikalar başlayacak demektir. Fuarın bir köşesinde boş silahları deneyenleri, diğer köşesinde sanal bir ortamda Hava Kuvvetleri uçağını uçuranları görebilirsiniz. Jandarma eğitimli köpekleri bu tip fuarların en sevimli maskotlarıdır. Görev sırasında adeta bir kaplan kesilen ve çoğu kez ödüllendirilen bu köpekler fuar sırasında oldukça sakindirler. Yalnızca otururlar ve mahsun bakışlarla kendileriyle fotoğraf çektirecek özellikle bayanları beklerler.
Stand görevlileri ziyaretçilerle oldukça ilgilidir. Fuarın bir bölümünde bulunan yabancı silahlı kuvvetlere ait standlar ise fuarın kültürel zenginliğini gösterir. Katar, Bulgaristan, İtalya, İngiltere gibi pekçok ülkeye ait standtta sivil görevliler ile birlikte değişik üniformalarıyla görevli subayları görebilirsiniz.  Bazı gereçlerin fotoğraflanmasının özel izine tabi olduğu fuarda pekçok karemiz olmasına rağmen yazımızı görsel doyum için beğendiğimiz bazı karler ile noktalayacağız.





 
 
 
Bu fuarı ziyaret etmişken kurucusu bulunduğumuz Haliç Üniversitesi Mezunlar ve Mensuplar Platformu adına Türk Hava Kuvvetleri Özel Anı defterini imzalamamak olmazdı.
Fuar vesilesiyle birkez daha görüyoruz ki savunmada İnsan faktörü önemli fakat tekolojik cihazlar daha önemli husus . Bu sebeple Dünya ordularında mobilizasyon için personel küçülmesini fakat profesyonelleşme ile teknik ilerleme katsayısının arttığını anlayabiliyor Türkiye için de aynı gelişmeleri diliyoruz. 
 
 
 
 
*TSK personeline yardımlarından dolayı teşekkürlerimle.

 
 

5 Mayıs 2015 Salı

PRİVATE MİLİTARY COMPANY = ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER

Paralı asker kavramı Ortaçağ Avrupası'nın uzak olmadığı bir olgudur.  Krallıklar egemenliklerini asil seçilmişler olan aristokrasi ile paylaşırken, aristokratların ortak noktası üst rütbeli asker olmalarıdır. Rütbenin liyakat yerine kan bağı ile kazanıldığı toplumsal ortamda sıradan askerler ise soyluların soyluluk derecesine göre istihdam edilirdi. Burada derecesi büyük olan, daha fazla askere sahip olandı. Bu nedenle asker, Kral hatta Devletten evvel egemenliğini kabul ettiği asilzadeye bağlılık göstermekle mükellefti. Birkaç dalga halinde tekrarlanan Haçlı Seferlerinin belki de en temel başarısızlık sebebi kutsal emanetler uğruna fetih kardeşliği değil, altın, ganimet, şarap arzusuyla tutuşmalarıdır. Sosyal sebeplerden patlak veren Orta Sınıf isyanı olarak adlandırabileceğimiz Fransız İhtilali Liberalizm ile Ulusal duygularıda beraberinde getirdi. Zira o dönemde liberal demek Milliyetçi demekten başka birşey değildi. Milliyetçilik ortak değerlerin yoğurduğu bir Millete hizmet ediyorsa bu kavramın somut temsilciside ancak maneviyattan beslenecek olan Yurttaş Orduları olacaktı. Para değil mecburiyetin esas olduğu bu sistemin ilk meyvesi şaşırtıcı biçimde 1792 Valmey muharebesinde alındı. Fransızlar yeni ordularıyla İngilizleri mağlup ettiğinde yeni ordu model oldu. Zaten Napolyon'un vereceği son şekil ile yazılı kaidelere bağlanan askerlik sistemi artık gözdeydi. O tarihte doğaldır ki Devletin en büyük geliri fütuhattır. İşgal, yeni vergisel gelirleri ve çeşitli zenginlikleri içerdiğinden savaş meydanı azami derecede mühimdir. Ordunun çokluğu ile övünmek parolası gayet doğaldır. Sanayileşme döneminde kalabalık ordu ne kadar mühimse 20.yüzyılda da aynı ehemmiyettedir. Çünkü cihan harpleri cephe ve gerisinde talimli ve kalabalık asker grupları bulundurmayı gerektirir. İkinci Cihan harbinden sonra silahlanmanın ve askerin önemi azalmaz. Ordular modern toplumun gereğine uygun olarak eskinin temel sınıfı olmaktan çıkarak sivil idarenin hakimiyetini kabul etmiştir fakat güvenlik politikalarında sivillerle mutabakat hususunda rakipsizdirler. Ne Polis ne İstihbaratçı ne başka bir Odak, Asker ve Askeri İstihbaratçı kadar önemli ve muhattap kabul edilir olamaz. Silah üreticileri sivil firmalar, lojistik ve tedarik hizmetlerinden memnundurlar ve muharebe sahalarında aktif güç olarak yer alabilmek gibi bir çabaları bulunmaz. İngiltere Ordusuna yardımcı, özellikle Ortadoğu ve Afrikada özel askeri gruplar görülsede 1960'lardan itibaren Amerikan menşeili şirketler özellikle Orta Amerika'da faaliyet göstermeye başlar. Fakat nicelik ve nitelik olarak bu şirketler çok cılızdır henüz önemleri kavranamamıştır. Özel Askeri şirketlerin güvenlik politikalarında temel aktörlerden bir tanesi haline gelmesi özellikle 1990lı yıllardır. Bu durumun gerekçeleri şu şekilde sıralanabilir; 

1) 1970lerde başlayan Neoliberal dalga Latin Amerika'dan Avrupa'ya pekçok yere yayıldı. 1989 Berlin Duvarının yıkılması ve kısa bir süre sonra Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla tek hakim kalan Kapitalizm iyiden iyiye kendini gösterdi. Özelleştirme Devletin küçülmesiydi ve Devlet, Güvenlik dahil çoğu alandan kısmen çekiliyordu. 

2) Kitlesel mukabele süreci yoğun askeri çabayı gerektirsede , yumuşama ve akabinde dağılma ile tek kutuplu dünya düzenine geçilmişti. Böylelikle 6 milyon asker işsiz kaldı. Abd ordusunun mevcudu iki milyon yüz binden, bir milyon dört yüz bine indi. Tek uğraşları askerlik olan askeri personelden hiç değilse başarılı olanlar kendi alanlarında bir şekilde istihdam edilmeliydi. 

3) Teknolojik gereçlerde ilerlemelerde büyük ordular dönemini kapatmıştı. Yeni dönemin yeni savaş konseptine uygun küçük fakat düşük yoğunlu harpte uzmanlaşmış birlikler tesis ediliyordu. Asimetrik savaş tam da Özel Şirketlere uygundu. 

1994 Ruanda soykırımı yaşanırken dünyanın bu faciaya müdahalede isteksiz tavrı Özel Ordulara duyulan önemi artırıyordu. 1996 yılında Siera Leonede yaşanan iç savaş ülkede seçim yapılmasını engelledi. Kanlı savaşta her gün onlarca kişi hayatını kaybetti. Siera Leone elmas madenleri sebebiyle komşusu Nijerya ise petrol rezervleri için mühim ülkelerdi. Bu coğrafyadaki istikrarsızlık zengin kaynaklarına sebebiyet verebilirdi. Siera Leone'ye müdahale önemli bir durumdu ve bunu Dünya Jandarması Abd yapabilirdi. Fakat Abd'de çoğu kişinin yerini bile bilemediği Siera Leone'ye asker gönderebilmek için öncelikle Kongre ondan da önemlisi iç kamuoyu ikna edilmeliydi ve bu açıkçası mümkün değildi. İşte Özel Askeri Şirketler bu durumlarda devreye girerler. Çünkü bu kuruluşlar şirkettirler ve talebi olan devlet ne zaman kendilerine sözleşme teklif ederse görevleri başlamaktadır. Anayasa, Kongre, Mahkemeler gibi kavramlar Askeri şirketler için geçerli olmadığından özellikle devlet mekanizması yerle bir olmuş Ülkelerin en çok tercih ettikleri "kurtarıcılardır" .
Nitekim Exotv Outcomes, Siera Leonede 36 Milyon dolar karşılığında, Birleşik Devrimci Cephe'nin ana karargahını tahrip ettiği gibi ülkede seçimlerin düzenlenmesine zemin hazırlayarak kendisinden istenileni yerine getirmiştir. Görevli diğer şirket CIC ise Siera Leone'de ki Nijerya birliklerinin ülkelerine dönmeleri için gerekli tedbirleri alarak hadiselerin Nijerya'ya sıçrama ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Siera Leone örneğinde olduğu gibi bu şirketler özellikle Irak ve Afganistan'da Ulus inşaası projesinin temel argümanlarıdır. Suudi Arabistan, Hırvatistan, Kosova, Bosna Hersek gibi ülkeler ÖAŞ'lerden en çok istifade etmiş olanlardır.  Bu şirketler tabiki yalnızca sahada yardımcı birlikler veya harp elemanları olarak görev yapmazlar. Lojistik, bakım ve onarım, psikolojik destek, askeri üslerin bakımı, siber savunma siber güvenlik hizmetlerinin kurulumu yönetimi eğitimi, askeri ve polisi modernizasyon, silahların kullanılması, uçuş liderlik yöneticilik emir komuta dersleri, istihbarat ve istihbarat yönetimi, istihbarat modernizasyonu, mayın temizleme, sabotaj pusu sorgulama teknikleri eğitimleri, psikolojik harp ve eğitimleri, askeri personel sağlık hizmetleri, uydu radar füze gibi son teknoloji cihazların üretim faaliyetlerinin yönetilmesi ve yönlendirilmesi eğitimleri, diplomasi gibi pek çok alanda hizmet verebilmektedirler. ÖAŞ'ler ile alakalı sınıflandırmalar olmakla beraber bu alanda çalışmalarıyla ünlü Peter Singer bu şirketleri; 
Harp hizmeti veren ÖAŞ'ler
Askeri Danışmanlık şirketleri
Askeri destek şirketleri olarak tasnif eder. Tabi bu sıralamada ilk dikkat çeken Özel Güvenliğin dahil edilmemesidir. Zira bazı tasniflerde Özel Güvenlikte yer alabilir. Eğitimleri, görev sahaları ve görev içerikleriyle birlikte Özel Güvenliğin, ÖAŞ kapsamında değerlendirilmesi bizce de uygun değildir. Güvenlik firmaları genelde yerel mahiyetteyken silahlı olanları eğitimleri itibariyle şahıs ve bina korumasından mütevellittir. ÖAŞ'lerde koruma hizmeti verdiğinden Devletler genelde Özel Güvenlik firmalarıyla çalışmazlar. 
Tabi bütün bunların yanında ÖAŞ'lerin dezavantajlarıda mevcuttur. 

1) Sanılanın aksine dış kaynak kullanımı olan ÖAŞ'ler, maliyeti düşük değil bilhakis oldukça yüksektir. Irak'ta görev yapan bir ÖAŞ mensubunun maliyeti aylık en az 15.000 dolardır. Bu rakam aylık 45.000 dolara kadar çıkabilmektedir. 

2) ÖAŞ'lerin hukuki tanımlarının belirsiz olması pek çok gayrı meşru hadiseyi de beraberinde getirmiştir. 

3) ÖAŞ'ler neticede kâr odaklı müesseseler olduğundan kendilerini mevcut potansiyellerinden büyük lanse ederek müşterilerinin tercihlerini yanıltabilirler. 

4) Kaostan beslenen bu şirketlerin yegane unsuru düzensiz, istikrarsız, düşük yoğunluklu harbin yaşandığı coğrafyalardır. Bu sebeble küresel sermayenin isteği her daim kaotik ortamların yaratılmasıdır. Bu durum da küresel barış tezinin en sert muhalifidir. 

5) ÖAŞ'lerin işlevsel belirsizliği başka bir dezavantajdır. Bir hükümet ÖAŞ ile anlaşırken, hükümetin tehdid olarak tanımladığı paramiliter gruplarda ÖAŞ'leri kiralayanilir. Bu durumda ÖAŞ'ler personeli birbirleri ile mi çarpışacaktır? 


ÖAŞler çağımızın mühim realitesidir. Neoliberal politikaların hakimiyetini arttırması ve liberal anayasalı devletlerin kamuoyu baskısından çekinmeleri ÖAŞ'lere duyulacak ihtiyacı ilerleyen yıllarda daha da artıracaktır. 
Pekiyi, ÖAŞ'lerin Türkiye'de ki vaziyeti ne durumdadır? Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi'nin hayata geçirdiği SADAT, ilk özel savunma ve askeri danışmanlık şirketidir. Asker ve polislere eğitim hizmeti veren şirket dünyadaki muadilleri ile karşılaştırıldığında daha çok yol kat etmesi gerekmektedir. Zaten Türkiye bu tip oluşumlara henüz hazır değildir. ÖAŞ'ler herşeyden evvel işsiz gençlerin umudu eğreti bir yapı olamaz. Bünyesinde görev yapacaklar eski asker, polis ve koruma memurlarından seçilmelidir. Türkiye bünyesinde yaratılacak bu şirketlerin Batılı rakiplerine paralel imkanlar sunulması sağlanmalıdır. Türkiye'de faaliyete geçecek bu şirketler ekseriyetle Asya ve Ortadoğu coğrafyasında faaliyet gösterecektir. ÖAŞ'lerin varlığı aynı zamanda güvenlik toplumunun doğmasına sebebiyet verecektir. ÖAŞ'lerin kurulmasıyla personel fazlalığından şişen güvenlik bürokrasisi kadrolarındaki kişiler istediklerinde tercihlerini şirketlerden yana kullanabilecekler ilk başta makul olabilecek bu gelişme sonralarında kamu güvenlik kadroları ile Özel şirket kadrolarının birbirlerini çekememe, sürtüşme, teknik ve fiziki takip gibi uygulamalara sebebiyet verebilecek tehlikeli vaziyetlere yol açabilir. Bu sebeble fikren ve sosyal zemin olarak Ülkemizde belki on belki de on beş yıl kadar süreyle ÖAŞ'lerin faaliyetlerini görebileceğimiz olasılığı çokta mümkün görülmemektedir.