18 Mart 2017 Cumartesi

TÜRKİYE'DE KURGULANAN İÇ SAVAŞ SENARYOLARI



Onur Dikmeci
İstihbarat ve Strateji Uzmanı



Stratejik İstihbari bakımdan 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekleşmesinden aylar evvel kuvvetli emareler özellikle Cıa ve Pentagon'da çalışmış üst düzey emekli görevliler tarafından verilmişti. Bu durum iki açıdan önemlidir birincisi Cıa ve Pentagon bütün dünyada örtülü operasyonlar yürüten lider organizasyonlardır ikincisi bu kurumların kültürlerinde bulunan emeklilik Türkiye'deki tanımdan farklıdır. Zira Abd güvenlik bürokrasisinde emekli olanlar belkide emekli olduklarında daha çok üreten ve istifade edilen kimselerdir. Onlar artık tam manasıyla profesyonel ve çok ileri birer analist olmuşlardır. Dolayısıyla Micheal Rubin'i hatırlamak yerinde olacaktır. Rubin 2016'nın Mart ayında kaleme aldığı yazısıyla Türkiye'de bir askeri darbe ihtimalini en kuvvetli tonda ilk kez dile getirenlerdendi. Bu vesileyle analizleri yakinen takip edilmeye istihbari bakımdan muhtacıyet bulunmaktadır. Rubin kısa süre evvel kaleme aldığı başka bir yazısında ise Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in tutuklatılacağını belirtti. Bunun belirtilmesi illa bu yönde bir uygulamanın gerçekleşeceğini ispatlamayabilir fakat analiz bakımından Ulusalcılarla Muhafazakâr hatta İslamcıların karşı karşıya getirilmek istendiği senaryosunun tasarlanabileceğini belirtmek isabetli olacaktır. 15 Temmuz akabinde oluşan toplumsal mutabakatı sabote etmeye yönelik aktif girişimler zaten birbirini izlemiştir.
1) 15 Temmuz akabinde kamuoyu önündeki bazı kişiler halkın silahlandırılmasını dile getirerek guya demokrasi koruyuculuğu görevini ifa ettiler. Oysa ki serbest silahlanma paramiliter gruplar oluşturacağından daha kuvvetli bir darbeye çağrıda bulunmak manasına gelmekteydi.
2) 29 Ekim günü bazı basın yayın kuruluşları provoke edici mesajlara imza atmışlardı.
3) 10 Kasım günü yine bazı kuruluş ve gazetecilerin mesajları toplumsal hizipleşmeyi yine arttırdı.
4) Normal kıyafetli kadınlara saldırılar laiklik hassasiyeti bulunan gruplara servis edildi.
5) Adana'da bir öğrenci yurdunda çıkan yangın neticesinde bazı ulusal gruplara islamofobia'ya varan derecelerde yorumlarda bulunduruldu.
6) Toplumun büyük kesimi tarafından hain ilan edilen Şeyh Said'in kimi muhafazakâr gruplarca anılması ulusal cephede büyük kaygı yarattı ve bu anılma iktidar partisi üzerinden eleştirildi.
7) Rize meydanındaki Atatürk heykelinin taşınma görüntüleri bu görüntülerdeki özensizliği göstermiş oldu. Ulusalcı cepheye göre bu bir meydan okumaydı ve toplumsal mutabakat ilk kez ciddi manada sorgulanmaya başlamış oldu. Aynı şehirde kısa süre evvel düzenlenen İskilipli Atıf sempozyumuda tepki çekmişti.
8) Anayasa tartışmalarından bir hareketlenme çıkarılmak istendiği bazı şahısların açıklamalarıyla delillenmiş oldu.
Görüldüğü gibi askeri isyan sonrası dönemde daha ziyade ulusalcı cephe etki ajanları vasıtasıyla provoke edilerek iktidar partisiyle topyekün karşı karşıya getirilmek istendi. Özellikle bu camia üzerine kurguda bulunulmasının sebepleri şunlardı:
1) Ulusalcı Laik Kemalist Seküler Milliyetçi kesimler yıllardan beri iktidara gelememişti bu bağlamda biriktirdikleri öfke çok daha kolay patlayabilirdi.
2) Bu camialarda tek bir otorite ve lider yoktur. Bunun için parçalı yapısı istifade edilmeye daha müsaittir.
3) 2013 Gezi tecrübesi üzerinden çok daha kolay motive edilebilirler.
4) Ulusalcı cephenin hareketliliği dış parametreler bakımından Rusya'nın da tepkisini çekmez. Çünkü islami akımları Orta Asya bölgesi için tehdit olarak algılayan Rusya Türkiye'nin laik çizgide bulunmasını kendi ulusal güvenlik tutumuyla bağdaştırmaktadır.
Önümüzdeki günler toplumsal hareketlilik bakımından şu senaryoların sergileneceği manzaralara sebebiyet verecektir;
A) İktidar içindeki bazı odaklara yeni anayasadan sonra eyalet tartışmaları  beyanatları husule getirilmek suretiyle Anayasa düzenlemesine karşı olanların provoke edilmeleri
B) Muhafazakâr duruşlu veya kıyafetli kişilere saldırı veya özellikle devlet dairelerinin bazılarında kıyafetten ötürü üst amirlerce uyarılma gibi mevzuların medyaya servis edilmesi
C) Bazı cephelerce ordu rahatsız kavramlarının yeniden gündeme getirilmesi; bu hususun üzerinde biraz daha durmak gerekiyor. Ulusal gazete Hürriyet'te yayımlanan Karargah Rahatsız başlıklı haber büyük bir tartışmayıda beraberinde getirdi. Neticede birkaçgün sonra Genelkurmay bir açıklamada bulunarak rahatsızlık şeklinde bir ibarede bulunmadıklarını belirtti. İlginç bir ayrıntıda Harp Okulu açılış töreninde yaşandı. Açılış konuşmasında okul komutanı Tuğgeneral ''Türkiye Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa edecek olanlar kalplerinde heyecanla şu anda buradalar, Hisar Dağı'ndalar, Kaletepe'deler, Gabar Dağı'ndalar, El Bab'dalar.''demişti. Yani açıkça cumhuriyeti ordu koruyacak mesajı vermişti. Oysa bütün sivilleşme çabaları dış tehdide odaklı bir ordu içindi. Bu modelde Cumhuriyet tehlikeye girerse onun koruyucusu seçilmişler veya halk olarak tasarlanmıştı. Dolayısıyla sivilleşme çabalarının tabanda yer bulmadığı ve buna direnç gösterildiği konuşmayla sabittir. Silahlı Kuvvetler üzerinden her daim tartışma konuları açılacaktır
D) Sosyal medyada üretilecek ve gerçekliği yansıtmayan haberlerle kitlelerin provoke edilmesi
Bu gibi durumlar neticesinde partilerdeki etki ajanları vasıtasıyla tabanımız rahatsız algısı oluşturulmak ve partilerin kilit noktalarındaki isimler bu algı üzerinden yanlış yönlendirilmek isteneceklerdir.
Türk siyasi tarihi tahlil edildiğinde kutuplaşma denilen kavramın her daim kendini gösterdiği anlaşılır. Yeniçeri yönetim ulema hizipleşmesi, yeniçeri sipahi çatışması, ayanlar merkezi yönetim sürtüşmesi meşrutiyet döneminde alaylı mektepli subay gruplaşması olarak görülür. İttihatçılar ile İtilafçıların kavgası cumhuriyet döneminde Chp ve Dp daha sonrasında Chp Ap şeklinde belirecektir. Öyle ki oy tercihi sebebiyle yıllarca kardeş, baba, anne, oğul küslükleri yaşanmıştır. 1960'lardan itibaren şiddetli bir sağ sol çatışmasına şahid olunmuştur. Bu dönemin hayattaki aktörleri yıllar sonra aynı masalarda oturmuş, sohbet etmiş, bazı siyasi yorumlarda örtüştüklerini gördüklerinde bunun neden geçmişte sağlanamadığı sorusunuda kendilerine sormayı ihmal etmemişlerdir. Subay savaşı olarak adlandırılan Sakarya Muharebesinden sonra en fazla okumuş kayıbın yaşandığı dönem sağ sol olaylarında vuku bulmuştur. Alevi sünni, Türk kürt, kutuplaşmalarının yanında yakın geçmişte devletçi milletçi bloklaşması yaşanmıştır. Yani karşıt gruplar siyaseti Türkiye'nin yabancı olduğu bir durum değil aksine adeta genetik kodudur. Bugünde yaşanacağı gibi gelecektede görülecektir. Bu çatışma laik muhafazakar olarak adlandırılabileceği gibi, muhafazakar muhafazakar olarakta görülebilir. Türkiye'ye özgü bir muhafazakar baasçı ayaklanma yaşanabilir. Baas Suriye'de laik milliyetçi akım olarak doğmuştu ama temeli istihdam sorunlarıydı. Halka göre elitlerin çocukları iş buluyor, ihale alıyor ya da rahat bir yaşama erebiliyordu. Öğrenciler, işçiler, subayların çoğu kenara itilmişti ve bunun bir patlaması yaşandı. Türkiye örneği incelendiğinde bunun değişik versiyonu görülmektedir. İrili ufaklı bazı dini gruplar, cemaatler dışlandıklarını, fetö tasfiyelerinin kendilerine sirayet ettiklerini belirtmişler ve protesto gösterileri düzenlemişlerdir. Çok haklı bir şekilde tasfiye edilmeleri doğru olan fetö mensubu ve sempatizanları ise sosyal haklardan mahrum kaldıkları gerekçesiyle yer altı yapılanmalarına giderek tehlikeli bir süreci başlatmışlardır. Dünya'nın hiçbir yerinde onbinlerce bin sanıklı dava olmaz. Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun somut bir durum ortaya koyamadan görevini tamamlaması, 15 Temmuz'un tepe isimlerinin deşifre edilememesi  sıkıntılı bir süreci işaret etmektedir.
Devrimler karakteristik olarak jakobenist yaptırımları içerirler. Bu sebeple Cumhuriyet'in ilanından sonra ekseriyeti asker bürokratik oligarkın uygulamaları halk nezdinde kimi zaman karşılık bulamamış ya da tepkiyle karşılanmış olabilir. Bu sebeple bazı cemaatlerin yer altı örgütlenmeleri doğmuştur. 1946'dan itibaren devlet bulunmak istediği cepheyi Batı olarak seçtiğinden ve soğuk savaş gereği dini tutumların devlet politikası olarak uygulanmalarını gerektirdiğinden bazı adımlar atılmıştır. Fakat yer altı örgütlenmeleride şaşırtıcı biçimde devam etmiştir. Bunun sebebi Türk Devlet geleneğinin her akım ve grubu kontrol etmesinden kaynaklanmaktadır. Muhafazakar Demokrat Parti zamanında bile İrtica gerekçesiyle partiler kapatılmış, Saidi Nursi ve Necip Fazıl Kısakürek gibi bazı muhafazakar kitlelerce sevilen şahsiyetler tutuklanmıştır. Yani dinin kendisi bir siyasettir ancak devlet gözetimindedir. Bu sebeple bazı tarikat ve cemaatler için değişen bir durum olmamıştır. Bu yer altı örgütlenmelerinden en çok istifade eden Fetullah Gülen olmuştur. Özellikle 1990'larda merkez medya tarafından entelektüel bir kanaat önderi ilan edilmesiyle, her tarikat ve cemaatten kişiler çocuklarını bu grubun okul ve yurtlarına göndermeye başlamışlardır. Çünkü Gülen o dönem için bırakın bir tehdidi dini kisveside olan eğitimci bir önder hüviyetindeydi. Ayrıca göründüğü kadarıyla dili duali, medreseli, imanını bilen bir kişiydi. Yer altında örgütlenmeler sebebiyle pekçok genç devşirildi belki onların bulamayacağı imkanı Gülen etiketiyle bulma ihtimali belirdi ve bu yapı devlet kadrolarını istila etti. En sonunda ise 15 Temmuz gibi feci bir kalkışma yaşandı. Yani dünün sinen, korkan veya çekinen unsurları sebebiyle Fetö grubunun önü açılmış oldu. Bugün yer altına çekilen fetö mensupları, kripto unsurlar ve başka gruplarında, farklı etiketlerle başka grupların önünün açılmasına veya muhafazakar baas gibi bir kurgu yapılmasına katkıda bulunmaları muhtemeldir. (Muhafazakar baas ile vurgulanmak istenen muhafazakar sınıfın kendi içerisinde yaşayabileceği güç, otorite, iktidar, kadro çelişmesi ve çekişmesi neticesinde pasif kanadın aktif tepkiler göstermesi ve yükselişi hedeflemesidir.)
2013 Gezi eylemleri güvenlik bürokrasisi tarafından doğru okunamadı. Bu hadiseleri bütünüyle dış mihraklı ya da iç tepkisel koşullardan doğan patlamanın eseri olarak yorumlamak yanlıştı. Kanımızca basit bir tepkiden doğan doğal eylemler bir müddet sonra provoke edilen, kökü dışarıda bir provaya dönmüştü. O dönem amaç hükümeti devirmek değil yabancı gizli servislerin etkinliklerini test etmeleriydi. Ağır silahlı ve zırhlı araçlı Jandarma İstanbul'a konuşlandı ancak müdahale etmedi. pkk kitlesel olarak sokağa indirilmedi. Ancak daha sonradan 15 Temmuz'da Jandarma darbe karargahı olarak kullanılacak ve İstanbul'a sokulacak pkk ise kalkışmayı destekleyecekti. Yani 2013 hadiselerinin iyi analiz edilememesi, 15 Temmuz'u doğurdu. Gördüğümüz kadarıyla 15 Temmuz'da iyi analiz edilemedi. İşte bu durum ilerisi için sancılı başka bir sürecin doğmasına sebebiyet verebilir. Laik muhafazakar gruplaşması ve çatışması düşünenler, muhafazakar muhafazakar çatışması ihtimalini oldukça yavana atmaktadırlar.  Bunun emareleri şu şekilde sıralanabilir;
-Daha evvelde belirtildiği gibi bir kısım cemaatler siyasi otoriteye bayrak açtılar
-Anayasa propaganda sürecinde iktidar partisinin teşkilatları üst düzey bir performans göstermedi buna gerekçe olarak tabana  etki edebilen eski siyasi aktörler gösterildi
-Muhafazakar medya 15 Temmuz'dan beri başarısız bir sınav verdi bu medyaya mensup gazeteciler kendi aralarında gruplaşmak suretiyle birbirlerini hedef göstermeye başladılar
-Eski ve yeni muhafazakar siyasetçiler sert polemiklerini devam ettirdiler
-İktidar partisi Ergenekon işbirliği adıyla yeni bir tez işlenmek suretiyle muhafazakar camianın kaygıya kapılmasını kurguladılar
-Kamu kurum ve kuruluşlarındaki tasfiyelerde bazı unsurlar bilerek yanlış telkinlerde bulundular. Bu vesileyle darbelerle ilgileri bulunmayan muhafazakar çalışanları tasfiye ettirerek gerginlik yaratmayı umdular
Laik Muhafazakar çatışması aslında en göz önünde bulunan ihtimal ve buna yazının başında değinildi. Ancak muhafazakar muhafazakar çatışma ihtimalini kimse görmek istemedi. Abdülhamid tahtından indirilirken bu girişimi Mehmed Akif, Saidi Nursi, Refet Bele, Kazım Karabekir gibi ona yakın olanlar ve saltanatçı hilafetçi yani kendi cenahına mensup kişiler destekledi. Geçmişte Chp içinde büyük bir çekişme yaşandı ve Kurtuluş Savaşına katılmış bir komutan olmasına rağmen  İsmet İnönü ve ekibi partisinin içindeki ekolün temsilcisi Bülent Ecevit karşısında tasfiye edildi. Süleyman Demirel'e kendi partisinin güvendiği vekillerinden oluşan 41 kişilik ekİp muhtıra verdi. Ve o tarihten sonra kimse gelen darbeyi engelleyemedi.
Adnan Menderes, darbe hazırlığından haberleri olan çok yakınındaki iki bakan Şemi Ergin ve Ethem Menderes'i dikkatli tahlil edemedi. Mhp içeriden bölündü ve 90'lı yıllar neredeyse Ülkücü Alperenci kavgasıyla geçti. Yani siyasi yapılanmaların kendi iç cepheleri veya ideolojik tarafgirleri aralarında da çatışmalar görülmesi Türk siyasi tarihinin özelliklerindendir.
Politika bir strateji sanatıdır. Etkileyici retorikler, siyasi transferler, yeni projeler, baskı grupları şeklinde propagandist faaliyetler bu sanatın unsurlarındandır. Ancak ayak oyunları denilebilecek dış ve iç ittifaklı teşebbüsler politika dışı teşebbüslerdir ve bu girişimler Türkiye'ye kaybettirecektir. Önümüzdeki birkaç yılıda laik muhafazakar ya da muhafazakar muhafazakar kavgasına ayırmak ülkenin geleceğine ciddi zararlar verir. Bir kere her yetkili kendi alanı ile ilgili beyanat vermeli o alan ile alakalı çalışmalıdır. Grup sözcüleri, danışmanlar siyasi tartışmaların özneliğini yerine getirmelidir. Bir diğer husus güçlü devlet mekanizması ile toplumsal özgürlükler harmanlanmalı belirli bir denge ile sürdürülmelidir. Abd ve İngiltere'de bütün vatandaşlarını dinler, sert tedbirleri vardır ancak sokaktaki insanın bundan haberi yoktur onlar kendi mevzularıyla iştigal etmektedirler. Asker sivil ilişkileri sağlıklı yürütülememektedir, bunun sakıncaları olduğu gibi güvenlik konseptinin eksik tasarlanması yarınlarda ciddi bir sorun olarak belirir. İllegal örgüt mensuplarını tespit etmek oldukça uzamıştır ve süreç uzadıkça ya mağduriyetlere yol açacak ya da halkta tepkilere sebebiyet verecektir.
Bu yazı özetle Türkiye'nin yakın dönem çatışma ihtimali bulunan grupların tanımlanması ve bu hususlarda örnekler verilmesi üzerinde durdu. Çünkü bu oldukça önemli bir konuydu. Birinci sanayi devrimi telgraf kömürdü Türk siyasi sistemi yerinde takip edemedi. İkinci sanayi devrimi telefon petrol, üçüncü sanayi devrimi günümüz bilgisayarları ile elektronik teknolojisiydi bu devrimlerde geriden takip edildi. Yaklaşan dördüncü sanayi devrimi nanoteknoloji, siber bilim, uzay ve uzay ötesi ile robotik canlılar üzerine kurgulanacaktır. Fosil kaynaklı yakıtlar misyonunu tamamlayacak, drone park alanı bulunan evler tasarlanacak, robot ve uzay hukuku insanlığın karşısında yepyeni bir disiplin olarak belirecektir. Bu sanayi devrimininde yakinen takip edilememesi ve katkı yapılmaması durumunda Türkiye bu yüzyıla damga vurabilmenin gerisinde kalır.  Kutuplaşmanın eksik olmayacağı ve belkide gerekli olduğu siyasi ortamda, kutuplaşmalar;  çatışma, darbe teşebbüsleri, casusluk faaliyetleri, sert dışlamalar şekline getirilmemeli bu hususta acil planlar oluşturulmalı, Milli Askeri Stratejik Stratejik Konsept, İç İstihbarat Birimleri, Dışişleri Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı gibi birimler bu doğrultuda güncellenmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder